Değişmeyen Tek Şey
Önceki yazlarımda Bayram kapsamında yaşanan değişime dikkat çekmiştim. Aslında sadece milli ve dini bayram kutlamalarında değil hayatın birçok alanında değişim yaşamaktayız.
Son iki yüzyıldan beri dünya ve ülkemiz hızlı bir değişim yaşandı. Değişmeden kaçınmak mümkün gözükmüyor…
Değişme, bir durumdan bir başka duruma geçişi ifade etmektedir. Bayramlarımız, kılık kıyafetimiz, beslenmemiz, yönetim şeklimiz kısaca birçok şey bir durumdan bir duruma geçmektedir.
Sosyolojide bir kuralıdır: “Kültürün bir kısmındaki değişme, genelde başka değişmelere de sebep olur.” Kural böyle olduğuna göre birçok alanda yeni değişiklikler yaşamamız beklenmelidir.
Bu noktadan neden değiştiğimiz sorusu akla gelebilir.
Neden?
Sosyologlar; kültürel değişmenin nedenleri arasında (a) icatları (teknoloji), (b) keşifleri ve (c) yayılmayı saymaktadır. (S:65, J.J. Macionis, Sosyoloji, Nobel yayınları).
Lenski’ göre değişen teknolojik yenilikler sosyal değişim neden olmaktadır (S: 104).
Örneğin iletişim (telefon) ve ulaşım teknolojisinde önemli değişimler olmuştur. Bilişim teknolojisindeki gelişmeler hızlı ve kolay iletişime imkân sağlamıştır. İnternet yoluyla görüşmeler toplumumuzda hâkim olmuştur. Bununla birlikte insanların birbirleriyle yüz yüze ilişkileri de zayıflamıştır.
Toplumumuzda bayanların çalışma hayatına girmesi de değişimi zorlayan bir faktör olmuştur.
Bu ve benzeri gelişmeler kültürümüze ait birçok uygulamanın sürdürülmesini zorlaştırmıştır.
Sonuçta basit veya küçük gibi görülen değişimler kültüre yabancılaşma ile sonuçlanmaktadır.
Yabancılaşma
Yabancılaşma, belli tarihsel koşullarda insan ve toplum etkinlikleri ürünlerinin (emeğin, paranın, toplumsal ilişki sonuçlarının, insanın özelliklerinin) bu etkinliklerden bağımsız ve bunlara egemen ya da “özlerinde” olduklarından değişik biçimde kavranması olarak açıklanmaktadır.
Kuru eleştiri yapmadan modern zamanlarda şekilsel değişikliklere takılmadan kültürümüzü/inançlarımızı özüne uygun nasıl yaşayabiliriz sorusuna cevap aramalıyız.
Yabancılaşma/yozlaşma bir sorun olarak görülüyorsa öncelikle bazı şeyleri sorgulamamız gerekir. Bunlar arasında ilk sıralarda ‘düşüncelerimiz/zihniyetimiz’ yer almalıdır!
Büyük düşünür Weber ise “düşüncelerin” sosyal değişime katkıda bulunduğunu ileri sürmektedir (S: 104)…
İşte teknoloji yanında değişime neden olan bir başka faktör: Yeni düşünceler/fikirler.
Düşüncelerimiz uygulamalarımızda/davranışlarımızda değişime neden olmaktadır. Kim ne derse desin önce düşünsel bir değişim yaşamaktayız…
Bu değişim yönetilmez ise yok olma ya da yabancılaşma/yozlaşma ile karşı karşıya kalınacaktır.
Değişimle ilgili unutulmaması gereken bir cümle: “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Bu sözü farklı zamanlarda da olsa Herakleitos veya Buda’nın söylediği aktarılmaktadır.
Belki de bilge insanların dediği gibi bir yol ayrımındayız. Kadim kültürümüzün (inançlarımızın) özünü koruyarak düşüncelerimizi, teknolojimizi, insan tasavvurumuzu güncellememiz gerekir! Bu bir ihtiyaç olarak son 2-3 asırdır karşımızda durmaktadır. Yol ayrımında daha fazla beklemek mümkün değildir.
Son söz: Değişmeyen ve kontrolsüz değişenler yok olmaya mahkûmdur…