Sükûtun Bedeli: Mahşerde O Çocukların Gözlerinin İçine Nasıl Bakarız?
Sükûtun Bedeli: Mahşerde O Çocukların Gözlerinin İçine Nasıl Bakarız?
Bugün dünya sahnesinde bir gerçek, bütün çığlığıyla haykırıyor:
Filistin yalnız.
Evet, hem de hiç olmadığı kadar yalnız…
Bombalar altında bir millet, suskun bir ümmetin ortasında çırpınıyor.
Her gün bir annenin yüreği yanıyor, her sabah bir çocuk gözlerini sonsuzluğa açıyor.
Ama o çocuklar ölürken, biz ekranlarımızda sessizliği izliyoruz.
Daha da acısı şu ki;
Batı’dan, yani ‘ötekileştirdiğimiz o medeniyet’ten,
devlet başkanları, sanatçılar, akademisyenler, iş insanları kalkıp İsrail’e açık tavır koyuyor.
Boykot eden, eylem yapan, ses yükselten onlar…
Peki biz?
Bütün İslam ülkeleri, bütün kalabalıklar, bütün “kardeşlik nutukları” neredeler?
Biz sadece sustuk.Sözde birlik içinde olan ümmetin kalbi, Gazze kadar çırpınmadı.
Eylemler değil, açıklamalar bile cılız kaldı.
Kınamaların içine bile korkular karıştı.
Ve şimdi soruyorum:Bir gün mahşer kurulduğunda…
Rabbimizin huzuruna çıkıldığında…
Gazze’nin çocukları gözümüzün içine baktığında…
Ne diyeceğiz?
“Ben ne yapabilirdim ki?” mi?“Elimden sadece dua etmek gelirdi.” mi?
Yoksa vicdanımıza attığımız örtüyü mahşerde Rabbimizin çekip almasına mı razı olacağız?
Benim elimden yazmak geliyor.Ve bazen yazmak bile ağır geliyor.
Çünkü kalemin ucu, vicdanın batmayan noktalarına dokunuyor.
Ama korkuyorum…
O çocukların yüzüne bakamayacak kadar korkuyorum.
Biz bu çağın şahidi olacaktık.Ama ne yazık ki bu çağın suskunları olduk.
Rabbim…Bize sesimizi geri ver.
Bize yüreğimizi geri ver.
Ve ne olur…
Mahşerde bize, o çocukların gözlerinin içine bakabilecek bir yüz ver...
Nezir Ertuğrul
Filistin’in suskun şahitlerinden biri…