Mesele Manifest Değil!
Manifest’in İstanbul’daki +18 konseri olay oldu, alev aldı, gündeme oturdu.
Soruşturmalar açıldı.
Gözaltılar oldu.
Türkiye turnesi iptal edildi.
İptalden önce grubun Adana’da konser vereceğinin ortaya çıkmasının ardından şehirde başladı bir tartışma.
Bir kısım STK’lar, siyasetçiler, “Bu iş durdurulmalı” dedi.
Yeniden Refah Partisi Adana İl Başkanı Özkut Özdemir “Vali Yavuz Selim Köşger’e” çağrı yaptı; konserin iptalini istedi.
Ve bir kulis notu da var: Adana’daki organizasyonun resmi izni tartışmalıymış. Biletler satılmış ama izin hâlâ muammaymış.
Manifest’in konserini iptal edince bütün bir fotoğrafın kaybolduğunu mı sandınız?
Soru bir: Bu konseri iptal ettiniz, diğerleri susacak mı?
Birkaç saat gündem değişiyor, sonra başka bir sahne, başka bir gösteri, başka bir tartışma ateşleniyor.
Gülşen’i hatırlayın.
Yenikapı’da LGBT paçavrasıyla çıkmıştı sahneye.
“Bunu en güzel köşemizde saklayacağız” dediği konser hâlâ hafızalarda.
Bir başka gece, imam hatiplilerle ilgili sözleri soruşturma konusu oldu; adli süreçler konuşuldu.
Başka erkeklerin kucağına oturarak şarkı söylediği zamanlar oldu.
Hadise’yi de hatırlayın.
Harbiye’deki gece, kostüm, koreografi, sandalye…
Bir kısım “sanat” dedi, bir kısım “sinema değil burası” diye eleştirdi.
Açıklamaları, skandalları bitmek bilmedi.
Soru iki: Bir konseri yasaklamak mı çözüm, yoksa bir kültürel erozyonu durdurmak mı?
Cevap net: Bir konseri iptal etmek göstergeyi kapatır; kök sorunu çözmez.
Çünkü mesele bir sahneye sığmaz.
Mesele sadece dans değil.
Mesele sadece kostüm değil.
Mesele sadece bir bez paçavrası değil.
Mesele bizim gençliğimizi, aile bağlarımızı, ortak vicdanımızı nasıl koruyacağımızdır.
Bir ülke, tek tek olaylarla “oldu-bitti” yaparak kültürünü, değerlerini savunamaz.
Çare, sadece kolluk ve mülki amirlik kararları değildir.
Çözüm, toplumun her katmanının ortak sorumluluğudur.
Sanatçıya da görev düşer.
Sahneye çıkan insan, bir aynadır.
Aynanın kırıkları, kırılan ailelerin evlerine düşer.
Devlete görev düşer.
İzin mercileri, denetim mekanizmaları, kültür politikaları net olmalı.
“İzin verildi / verilmedi” muğlaklığı, kaos doğurur.
Vatandaşa görev düşer.
Herkes, susmamalı.
Görmek, sorgulamak, itiraz etmek medeni iştir.
Slogan mı istiyorsunuz? Alınız:
Her gösteri sanat değildir;
Her eleştiri sansür değildir.
Bir de biliyorsunuz bu yıl aile yılı ilan edildi.
Aile bir yıl değil, her yıl korunur.
Bu yazı kimseyi kriminalize etmek için değil; uyanmak içindir.
İnkâr etmeyelim: sahnede sınırları zorlayan, kışkırtan, provokatif işler yapan çok isim var.
Bunların hepsini tek tek konuşacağız.
Ama adaleti tek olaya sıkıştırmak, sorunu görüntülemekten öteye götürmez.
Ne yapılmalı peki?
Kültür politikası net olmalı. “Her şey serbest” ile “her şey yasak” arasında aklıselim bir çizgi bulunmalı.
Sanatçılar sorumluluk almalı. Sahnedeki özgürlük, izleyicinin onurunu, ailenin huzurunu çiğnememeli.
Vatandaş bilinçlenmeli. Gençlere yalnızca yasaklarla yaklaşmak çözüm değil; rehberlik, eğitim, kültürel projeler şart.
Medya dengeli olmalı. Bir olayı sansasyonlaştırıp diğerini görmezden gelmek adaletsizliktir.
Son söz: Bir konserin iptali, yangını söndürür mü?
Ya da tüm bu konserler iptal edilse yangın tamamen söner mi?
Yoksa sadece dumanı mı dağıtacağız?
Mesele Manifest değil.
Mesele biziz.
Mesele çocuklarımızın yarını.
Mesele aile.
Mesele vicdan.
Bunları korumak için tek bir konseri değil, sistemin kendisini onarmak lazım.
İl taşı ben temizim diyen atsın.
Temizim diyen yoksa o zaman herkes kendi kalbini sorgulayıp temizlesin.