KARANLIKTAN AYDINLIĞA; BİR ASRIN HİKÂYESİ
KARANLIKTAN AYDINLIĞA; BİR ASRIN HİKÂYESİ
Türkiye’nin doğuşu…
Kâğıt üzerinde bir ilan değildi sadece. Yorgun bir milletin küllerinden doğuşuydu.
Osmanlı’nın çöküşüyle enkaza dönen bir coğrafyada, yeniden bir dirilişin ilk adımıydı.
Savaş bitmişti ama yokluk bitmemişti.
Atılan her adım, eksik sermaye, yetersiz insan gücü ve iç çekişmelerle sekteye uğradı.
Tek parti dönemi, bir anlamda idealin ve imkânsızlığın iç içe geçtiği yıllardı.
Ama bu millet, hiçbir zaman pes etmedi çünkü mayasında direniş, azim ve kaderine sahip çıkma iradesi vardı.
Aradan bir asır geçti.
Türkiye bugün bambaşka bir Türkiye.
Son çeyrek asırda atılan adımlar, tarihin yönünü değiştirdi.
Savunma sanayinde kendi uçağını, İHA’sını, SİHA’sını yapan bir ülke olduk.
Kendi otomobilini üreten, kendi enerji kaynaklarını arayan, kendi yazılımını geliştiren bir Türkiye var artık.
Bazılarının içini boşaltma çabalarına kulak asmayın siz. “Yerli ve milli” kavramı, sadece bir slogan değil; bir zihniyet dönüşümünün adı oldu.
Her adım, bağımsızlığın modern tanımıydı.
Dış politikada ise artık oyun dışı bırakılan değil, denklem değiştiren bir Türkiye sahnede.
Bir masaya çağrılan değil, masa kuran; gerektiğinde de o masayı dağıtan bir ülke…
Afrika’dan Orta Asya’ya, Balkanlar’dan Kafkasya’ya kadar birçok coğrafyada Türkiye’nin varlığı, mazlumlar için umut, zalimler için endişe sebebi.
Artık “Türkiye ne derse o olur” cümlesi, sadece bir temenni değil, somut bir gerçek.
Ve bütün bu yükselişin ardında yüz yıllık birikim, bin yıllık medeniyet var. Çünkü biz, sadece yüz yıllık bir Cumhuriyet değiliz; biz, dünyaya adaletle hükmetmiş, nizam vermiş bir milletin devamıyız.
Bugün muasır medeniyetler seviyesine yaklaşmak, aslında kendi özümüze dönmektir.
Zira bizim medeniyetimiz, sadece şehirler değil, gönüller inşa eden bir medeniyettir.
Ama bu yürüyüş, iç çekişmelerle gölgelenmemeli.
Sığ tartışmalar, küçük hesaplar, büyük hedefleri unutturmamalı.
Dünyanın yeni bir krize —belki de 3. Dünya Savaşı’na— adım adım yaklaştığı bir dönemde, bizim en büyük gücümüz birliktir.
İçeride fikir ayrılıkları olabilir, olmalıdır da…
Ama dışarıya karşı omuz omuza durmak, tarihî bir sorumluluk ve zorunluluktur.
Türkiye artık sadece bir ülke değil; bir umudun adı...
Filistin’de, Afrika’da, Türk dünyasında...
Tüm dünyada Mazlumların gözü, Türkiye’dedir.
Herkesin beklentisi aynı: Türkiye yeniden ayağa kalkacak ve adaletin sesi olacak.
Ve işte tam da burada okları kendimize çevirelim.
Aslında Türkiye biraz da Adana’dır.
Bu toprak, kurtuluşun, üretimin ve direnişin sembolüdür.
İlham veren şehirdir.
Öncü kent…
Türkiye’nin kalbi Ankara’da ise nabzı Adana’da atar.
Nasıl ki Türkiye dünyaya öncülük edecekse Adana da sanayisiyle, tarımıyla, enerjisiyle Türkiye’nin geleceğine damga vurmalıdır.
Bu şehir, sadece tarih yazmadı; tarih başlattı.
İkinci yüzyılında Türkiye nasıl dünyada söz sahibi olacaksa, Adana da Türkiye’de yeniden öncü, yeniden lokomotif şehir olmalıdır.
Çünkü Adana’nın damarlarında, Türkiye’nin ruhu akıyor.
Ve bu ruh, bir kez daha “Ayağa Kalk, Türkiye!” diyor.