BURHANETTİN BULUT NE SÖYLEDİ BEN NE ANLADIM
Adana’da “Ne oluyor?” sorusunun en kısa cevabı şu;
Çok şey oluyor ama nedense hiç konuşulmuyor.
Gerçi konuşulunca da kulaklar tıkanmış gibi…
Ya birilerinden hiç ses çıkmıyor ya da kendi eksikliklerini bastırmak için başkalarına çamur atıyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, dün Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nde misafirimizdi.
Gazetecilerle kahvaltıda buluştu.
Konuştu. Soruldu, cevapladı.
Ana gündem başlıkları gündem konularıydı. Başta Terörsüz Türkiye olmak üzere yerel basın, yargı, Cumhurbaşkanlığı sistemi, iç siyaset…
Bulut hükümete yönelik en sert eleştirilerini bile her zamanki nezaketiyle cevapladı.
Terörsüz Türkiye süreciyle ilgili somut bir adım atılmadığını bu yüzden de terörist başı Apo’yu ziyaret etmediklerini söyledi. “Apo’yu ziyaret şu ortamda gereksizdi” dedi Bulut.
CHP Komisyon görüşmelerine devam edecekmiş. Güzel olan şu; Komisyona girmeden önce CHP neye itiraz etmişse o, CHP’lilerin istediği şekilde değişmiş.
Basının sorunları mevzuuna gelince… Burada iş kıymetli. Çünkü basın halkın haber alma özgürlüğünün en önemli kanadı.
Bulut, "Yerel basının yanındayız" diyor. “Bazı yayın organlarının sahibinin kim olduğu belli değil” diyerek mızrağı sallıyor. Sallıyor ama bunun Adana’da aynen uygulandığını sanırım bilmiyor.
Basın özgürlüğü diyeceksek, önce yereldeki gazetecinin ekmeğini düşünmek lâzım. Tasarruf tedbirlerini 'Demokles’in Kılıcı' gibi tepemizde tutan CHP’li Belediye Başkanlarına de çağrı yapıyor; “Bunu başka belediyeler yapabiliyor. Siz de yapın.”
Belediyelerin halk konserlerine yönelik müfettiş soruşturmalarına da itiraz ediyor Burhanettin Bulut.
Belediyelerden memnuniyet sıralamasının başında halk konserleri var. Çünkü evine ekmek almakta zorlanan vatandaş para verip de konsere gidemiyor. Ücretsiz olunca en azından stres atmış oluyor.
Bulut’un nezaketinden bahsetmiştim az önce ancak belki de ses tonunun en sert çıktığı anlar partili cumhurbaşkanlığına dair sözleriydi. “Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi, Türkiye’deki bütün kötülüklerin ana kaynağıdır" dedi. Yargının, yasamanın ve basının yürütmenin emrine girdiğini söyledi.
Burhanettin Bulut’un sanırım o an aklına gelmedi ama Cumhuriyet’in kuruluşunda da aynı sistem vardı. Partisinin ilk iki Genel Başkanı da partilerinin başkanlığını ve Cumhurbaşkanlığını aynı anda yerine getirdi. Bugün sistem kötüyse o gün de kötüydü. O zaman iyiyse o zaman bugün de iyi.
CHP’deki iç çekişmeye sıra geldiğinde Bulut bunun çok doğal olduğunu ancak Hasan Ufuk Çakır meselesinin parti içi bir mesele olmadığını kişisel bir durum olduğunu vurguladı. CHP’de çok uzun yıllar sonra ilk kez bir Genel Başkan’ın tüm delegelerin oyunu aldığını söyledi. Çarşaf listenin de anahtar listenin de delinmeden kabul edildiğini ve partinin tüm kurullarında birlik olunduğunu ifade etti.
Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğu asgari ücretin temel alınması nedeniyle iş, aş, barınma, çocuklarının geleceğinin derdinde. Bulut bunları her ortamda konuştuğunu söyledi. Haklı ama konuşma ile çözüm arasındaki mesafe bazen kilometrelerle ölçülür. Bunu şunun için yazıyorum; Burhanettin Bey AK Parti ve MHP’ye oy veren insanların bütün ekonomik sıkıntılara rağmen yine oy vereceklerini söylüyor. O zaman ortaya CHP’nin söylemindeki inandırıcılık ile ilgili soru işaretleri çıkıyor. Bir halk neden hem şikâyet edip hem şikâyet ettiği insanlara oy veriyor? Belki de o sıkıntıları yine sıkıntıyı çıkaranların düzeltebileceğini düşünüyor ama CHP’nin söylemlerine inanmıyor, güvenmiyor.
Toplantıda benim için en dikkat çekici sözlerden birisi de Ekrem İmamoğlu’nun casusluk iddialarına ilişkin bazı kişilerle fotoğraf ve videolarının yayınlanmasıyla ilgili olanıydı; “Ekrem İmamoğlu birileriyle beş dakika görüştü, fotoğraf çektirdi diye casus sayılabilir mi? Diye sordu.
Bence de sadece bir fotoğraf ya da video üzerinden bir insanın casusluk ya da başka bir suçla suçlanması mantıksız ama en çok da CHP’liler eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu aynı nedenlerle suç örgütlerine destek olduğuna dair suçlamıştı. Suçlamaya da devam ediyorlar.
Son söz; Bulut inandığı gerçekleri yüksek sesle söylüyor. Fakat gerçekleri yüksek sesle söylemek yetmez. Sorumluluk, söylemden pratiğe geçmektir. Sokakla, seçmenle, esnafla, çiftçiyle konuşacak; ardından da icraata dönüşecek projeler sunacaksınız. Şu an fotoğraf çekiliyor. Güzel. Sonra iş icraata dönecek mi göreceğiz.
Türkiye’de siyaset artık sloganlara sıkıştı. Her sloganın altına iki de soru kondursan, epey şey dökülür. Bu konu çok su götürür sonra gireriz.
Yalnızca herkes bilsin ki; Adana bekliyor. Türkiye bekliyor…