AYASOFYA BİR ADANALIYA EMANET
Ayasofya…
Bir taşın, bir kubbenin, bir çağın altın hafızası.
Büyük komutan Fatih’in vasiyeti, emaneti.
Bir milletin sessiz duası…
***
Ayasofya’nın hikâyesi uzun. Justinianus’un şaheseri. 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle başka bir sayfa açıldı. Fatih; Ayasofya’yı camiye çevirdi, vakfetti. İlelebet muhafaza edilmesini vasiyet etti. Bu vakfiye, tarihin bağrında saklı bir belge.
Ayasofya, hem mimarinin hem inancın eşiği…
***
O eşiğe zincir vurulmuştu yakın bir gelecekte.
Müze yapıldı, ibadete kapandı Ayasofya.
Miladi 2020 yılına geldiğimizde başka bir kırılma daha yaşandı.
Zincirler kırıldı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesi ile mahzun Ayasofya yeniden ibadete açıldı
O gün, milyonlarca insanın nabzı aynı anda attı.
Cumhurbaşkanının da katıldığı Cuma Namazı maşeri bir kalabalığa ev sahipliği yaptı.
Bu, öyle kolay alınmış bir karar da değildi.
Bir milletin iradesi, kimliği ve bir tarihin hafızası ile mazlumların duasını arkasına alan büyük bir müjdeydi.
***
Ve Ayasofya, Papa’nın ziyaretiyle yeniden dünyanın gündeminde.
İşte o Ayasofya’ya bugün bir Adanalı hizmet ediyor.
Adı; Mehmet Sülün. İstanbul Vali Yardımcısı.
Adana doğumlu. Çocukluğu Adana’da geçmiş, Adanalı kimliğini ve duruşunu her hizmet yerinde başarı ile temsil etmiş bir bürokrat.
***
Temmuz ayında İstanbul’daydım.
Çocukluğumuzun birlikte geçtiği Vali Sülün’ü de elbette ziyaret ettim.
Neredeyse bir günü birlikte geçirdik.
Makamların millete hizmet etme aracı olduğuna dair görüşü ve duruşu hiç değişmemiş. Memnuniyetle bir kez daha müşahede ettim.
Guru duydum.
O gün Cuma namazını da Ayasofya’da birlikte kıldık.
***
Cuma’dan sonra Ayasofya’nın kubbesi altında, insan selinin arasında onun anlattığı bir anektod düştü aklıma.
Şöyle diyordu;
“Üniversitede okurken Valiliğine dışarıdan hayranlıkla bakardım. ‘Ne güzel bir yapı ve ne kadar güzel bir mekânda' diye düşünürdüm. Fatih’in yadigarı Ayasofya’da ibadet edemiyor olmak ise içimizdeki en büyük yaraydı. Şimdiyse Rabbim İstanbul Vali Yardımcısı olarak İstanbul’a ve İstanbulluya, Ayasofya’nın hadimi olarak da milletimize ve tüm Müslümanlara hizmet etmemi sağladı."
***
Mehmet Sülün gibi isimlerin farkı burada ortaya çıkıyor. Bürokrat olmak, makam işini yürütmek değildir yalnızca. Bir mekânı, bir milleti birbirine bağlama sanatıdır.
Ayasofya’yı korumak; temiz tutmak, düzenlemek, ibadeti kolaylaştırmak, ziyaretçiye saygı göstermek demektir.
Bu küçük gibi görünen önemli işler birleştikçe tarih ayakta durur. Ve tarih ayakta durduğunda insan da onurla durur.
***
Bazıları "taş" der. Bazıları "turizm" der. Biz "emanet" diyoruz.
Emanetin yükü ağırdır ancak emanete hakkıyla sahip çıkanlar gururla yürür.
***
Mehmet Sülün, bugüne kadar ülkenin dört bir anında görev yaptı ama kökleri Adana’dır, Adanalıdır.
Bu kökler, devletine bağlılığın, halka açılan kapıların izini taşır.
İstanbul gibi bir metropolde, Ayasofya gibi bir mabedi gözetmek, sabır, nezaket ve disiplin ister.
O sabrı, nezaketi ve disiplini ben nasıl görüyorsam devlet büyüklerimiz de görüyordur.
***
Bir mekânın hakkını vermek erdemdir.
Mehmet Sülün’ün omuzlarındaki bu kutsal emanet ne politik bir gösteri ne de sadece bir görev sorumluluğudur. Bu, bir vefa işidir. Bir tarihe, bir millete ve tüm insanlığa bir vefa…
Ayasofya’nın hakkını vermek ise bir boyun borcudur.
O borcu bir Adanalı, Mehmet Sülün hakkıyla ödüyor.