Aile Yıkılırsa, Hiçbir Şey Ayakta Kalmaz
Hafta sonu bir paneldeydim.
Adana Büyük Aile Platformu çağırdı.
Sahnede üç konuşmacı vardı: Prof. Dr. A. Halim Ulaş “Ailede Eğitim ve İletişim”i anlattı. Doç. Dr. Ahmet Kavlak “Gençlerde Çağdaş İnanç Sorunları ve Çözümleri”ni masaya yatırdı. Uzm. Adnan Kalkan ise “Dijital Oyunların Gençlerde İnanç ve Davranış Üzerine Etkileri”ni konuştu.
Panel bitti ama kafamda tek bir cümle çınladı:
Bu toplumun geleceği, ekranın parlaklığında soluyor.
Adana Büyük Aile Platformu’nun Genel Sekreteri Halit Yasir Özoğul’un çabası küçümsenecek gibi değil.
Sivil toplumun farklı renklerini bir araya topluyorlar. Platformda İslami çalışmalar yapan kurumlar da var, Cumhuriyet Kadınları da Alevi dernekleri de… Hep birlikte değer odaklı çalışmalar yürütüyorlar, imza kampanyaları düzenliyorlar.
Bugün bu birliktelik, belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey.
Şunu artık açık açık konuşalım:
Toplumun dokusu hızla çözülüyor.
Ailenin içi boşaltılıyor.
Ve biz?
Ekran başında “Aman canım ne olacak?” diyerek seyrediyoruz.
Konunun özü basit ama acı: Aile zayıflıyor. Milletin mayası çökmeden, çözüm hemen bulunmalı.
Bunu söyleyince bazıları “ideoloji, komplo” diye yüksek perdeden atıp tutuyor. Oysa mesele ideolojik polemik değil. Mesele çocuk, aile, ülke… Mesele nesil.
İlk iş: manipülasyonu anlamak.
Algı yönetimi ve manipülasyon diye bir literatür var. Tekrarlı mesaj, sübliminal ima, “normalleştirme” taktiği… Bunlar tesadüf değil; planlı.
İkinci iş: dijital dünyanın zararlarından korunmak.
Ekran, öğretici de olabilir ama eğitimsiz bırakıldığında zehirlenme kaynağına dönüşüyor. Araştırmalar, dijital içeriklerin çocuk ve gençlerin dikkatini dağıttığını, uyku ve ruh sağlığını etkilediğini, sosyal ilişkilerini zayıflattığını gösteriyor. Ebeveynin rehberliği olmazsa, sonuç ağır.
Ayrı odalarla, ayrı sofralarla hatta ayrı yastıklarla her geçen gün zayıflayan aile içi iletişimin güçlendirilmesi gerekiyor. Sadece bu yetmez dijital okur-yazarlık da acil bir ihtiyaç…
En büyük derdimiz gençler. Gençlerin inanç problemleri sapkın ideolojiler ve hedonizmle dolduruluyor. Çözüm; sahici rehberlik-öğretim-ölçme üçgeni ile mümkün.
Şimdi net konuşalım;
Televizyonun gündüz kuşağı programları toplum üzerinde etkili mi? Evet.
Pekiyi! Ya diziler? Evet.
Sosyal medya? Kesinlikle…
Bütün bunların etkileri bazen doğrudan dolaylı oluyor.
Sübliminal mesajlar, normalleştirme hamleleri, rolleri tersyüz eden temalar…
Bunlar aile bağlarını zayıflatıyor. Rol modeller değişiyor.
Kahraman tanımı başka türlü biçimleniyor.
Kabul ediyorum; bu bir kültür savaşı ama “Savaş var!” diye bağırmak çözüm değil; akıl ve plan lazım.
“LGBT ve türevi ruhsal ve cinsel hastalıklar toplumu da ha da ifsat ediyor. Onur(!) adı altında yapılan onursuzluklar toplumu ayrıştırıyor.
Gençlerin erken cinselleşmesi, uygunsuz içeriklere maruziyeti, cinsel eğitim eksikliği ve bunun doğurduğu kafa karışıklığı. Bu alanları sağduyu ve bilimle tartışmalıyız.
Tehlike başka yerde de bekliyor: uyuşturucu, alkol ve kumar. Özellikle son dönemlerde sanal bahis oyunları... Bunlar gençlerin zihinlerini çoraklaştırıyor. Aileyle bağları koparıyor. Suç ve çaresizlik zincirini başlatıyor.
Sadece maddi teşviklerle çözülmez bu.
Önce ruh, sonra düzen gerekir.
Önce aile, sonra ekonomi.
Devlet geçmişte aileye sahip çıkmakta geç davrandı. Aile Bakanlığı’na evlenmemiş kadınlar atandı. Bu eleştiriyi yapmak haksız mı? Değil. Kanıtı sahada.
Net bir plan istiyoruz. 2025 “Aile Yılı” ilan edildi. Ardından 2026–2035 “Aile ve Nüfus 10 Yılı” hedeflendi. Bu iyi ama kâğıt üzerinde kalırsa hiçbir işe yaramaz. Devletin desteği maddi paketlerden ibaret olamaz; kültürel, hukuki, psikososyal destekle bütünleşmeli.
Doğumu özendirmek çalışan annelere destek vermekle olmaz. Kadının, iş hayatının dişlileri arasında değil kadının/annenin fıtratına uygun olduğu şekliyle yaşamın ve toplum kültürünün ortasında olması gerekir.
Fazla mesai primleriyle, kreş teşvikleriyle, “çalışan anne” modelini dayatarak aileyi koruyamazsınız.
Sosyal medyaya bakın her geçen gün daha fazla bir şekilde kariyer de çocuk da yapamayan ve hayatın keşmekeşleri arasında artık isyan boyutuna gelmiş, davranış ve sözleriyle çoğu erkekleşmiş kadınlara denk geleceksiniz.
Eğer amacımız nüfus artışı ve aile onarımıysa, ev hanımlığını değersiz kılan politikalar yerine ev hanımına saygı gösteren, ekonomik ve manevi teşvikler üretin. Aileyi korumanın yolu kadını ve anneyi korumaktan geçer. Devlet sivil toplumla omuz omuza verirse işe yarar.
Ekranın değil, evin ışığını yakarak başlayacağız.
Çözüm reçetesi kısa:
— Doğru bir medyatik denetim.
— Dijital okuryazarlık.
— Maddi ve manevi aile destek paketleri.
— LGBT gibi sapkınlıkları ile uyuşturucu ve alkolle etkin mücadele.
— Sivil toplum ve devlet el ele.
Ben bu yazıda bir ideoloji tartışması yapmıyorum. Derdim neslin ihyası ve yeniden doğru bir şekilde inşası.
Eğer ciddiysek, derhal işe koyulalım. Aksi hâlde bu topraklarda yetişen çocuklarımızın mirası, ekranların ve popüler kültürün elinde eriyip gider.
Ve sonra hep birlikte “kim yaptı, niye böyle oldu?” diye ağlarız.
Eski köye yeni adet getirmek, icat çıkarmak lazım.
Birileri kızacak diye doğru olanı söylemekten çekinmemek gerekir. Bu yazı da bu konuda küçük bir adım atmaktır.
Çocuğu, kadını, aileyi dolayısıyla toplumu koruyun. Toplum sağlam ve sağlıklı olsun ki ülke var olsun.