ZEHİR AŞILAMA
Zehir Şırıngayla Değil, Cümleyle Verilir!
İnsanlık tarihinin başlangıcı yıl olarak belli değil. Ama yüzyıllar önce yaşamış insanlar bugünün resmini görmüş olsalar belki de şaşkınlıklarından küçük dillerini yutar, dilleri dönmez ve şaşırmış olmanın tablosu olarak öylece kalabilirler. Onların bu hallerine sebep olacak şey ise günümüz insanlarının büyük bir kısmının “hinlik ve şeytanlıkta” birbirini sollamada maharetli olmanın ötelerine geçmiş olmalarıdır.
Artık toplumlar yalnızca tankla, tüfekle, ambargoyla yıkılmaz oldu. Tarih bize defalarca göstermiştir ki en kalıcı yıkımlar alkışlanan cümlelerle yapılır. Bugün modern (!) dünyanın en etkili silahı; görünmeyen, kokmayan, acıtmayan ama nesiller boyu etkisini sürdüren bir yöntemdir: “Bilinç ve bilinçaltına yapılan zehir aşılama.”
Bu zehir ne karanlık odalarda hazırlanır ne de açıkça sunulur. Aksine; özgürlük ambalajına sarılır, bireysellik etiketi yapıştırılır, çağdaşlık mührü vurulur. Ama hedef nettir: Asi ama şuursuz, özgür olduğunu sanan ama kolay yönlendirilen, köklerinden utanır hâle getirilmiş “bireyler” üretmek. Tarihinden, geçmişinden, milletinden, ailesinden, anne babasından, kültürel değerlerinden utanan bir nesil oluşturmak. Bu, aslında tüm dünyada uygulanabilecek en kansız ve zahmetsiz bir yöntemdir. İşte, bize de uygulanan tarife budur maalesef. En’âm sûresi 43.âyetinde şöyle bildirilmektedir:
Anlamı: “Şeytan onlara amellerini süslü gösterdi.”
Kaleme aldığımız bu durumu sizlere; zehir aşılama sürecini psikolojik, toplumsal, kültürel, siyasal, ekonomik ve eğitimsel boyutlarıyla açıklamaya çalışacağız. Başlıyoruz:
Önce Psikolojik Boyut (Asi Ama Kırılgan Kişilikler)
İnsan kişiliği özellikle ergenlik ve ilk yetişkinlik dönemlerinde inşa edilir. Bu dönem; kimlik arayışının, aidiyet ihtiyacının ve anlam sorgusunun zirve yaptığı bir evredir. Zehir aşılama tam da bu kırılgan zemine ekilir. Gençlere sistemli biçimde şu telkinler verilir:
*“Kimse seni anlamıyor.”
*“Ailen senin önünde engel.”
*“Sınırlar baskıdır.”
*“İtaat ezikliktir.”
*“Sen özgürsün ve engellenemezsin.”
*“Duygusallığı ve merhameti bırak, gerçeklere odaklan.”
Bu gibi onlarca soru sonrasında genç, kendi iç çatışmalarını doğal bir gelişim süreci olarak değil, topluma ve ailesine karşı ideolojik bir savaş olarak görmeye başlar. İşte bu da kopuşun ayak sesleri ve titretmeleridir. “Asi kişilik” diye pazarlanan bu profil, aslında en kolay yönlendirilen kişilik tipidir. Çünkü duygusaldır, öfkelidir ve yalnızdır. Kendine telkin edilen düşmemesi istenilen “duygusallıkla” nakavt edilecek duruma getirilir. Psikoloji alanında önemli çalışmalara imza atmış Erich Fromm bu durumu şöyle açıklar: “Modern insan özgür olduğunu sanır ama görünmez bağlarla yönlendirilir.” Yani demek istiyor ki: “Modern insan çok kolay köleleştirilebilen insandır.” Çünkü sonuçta ortaya çıkan şey güçlü birey değil; psikolojik olarak savunmasız bir yalnızlıktır.
Toplumsal Boyut (Birlikten Utanan Toplum)
Toplum; ortak değerler, müşterek ahlak ve birlikte yaşama iradesiyle ayakta durur. Zehir aşılama, bu ortak paydayı hedef alır. Çünkü bunun yıkımı demek hedefe ulaşmak demektir. Kulaklara önce şu cümle fısıldanır: “Toplum seni boğuyor.” Sonra doz artırılır: “Gelenekler çağ dışı.” En sonunda hüküm verilir: “Birlik bireyi ezer.”
Böylece “biz” kelimesi utanç vesilesi hâline getirilir, “ben” kutsallaştırılır. Korkunç sonuç şudur: Herkes sadece “ben” dediğinde, ortaya herkesin kolayca harcanabildiği bir kalabalık oluşturulmuştur demektir. Sosyoloji biliminin asıl kurucusu İbni Haldun bu gerçeği asırlar önce şöyle ifade etmiştir: “Toplumu ayakta tutan asabiyettir (birlik duygusu); o çökerse devlet de çöker.”
Birlik duygusunu yitiren toplumlar; krizlerde dağılır, dış müdahalelerde savrulur.
Kültürel Boyut (Köklerinden Utanan Nesiller)
Şu an en çok şahit olduğumuz şeylerden birisidir: Köklerinden utanan nesillerin varlığı. Neye, niye, nasıl, ne diye düşman olduğunu bile bilmeden utanan nesiller var dört bir yanda.
Kadim Türk ve İslam kültüründe aile; ömür boyu süren bir ocaktır. Zehir aşılama bu ocağın altını oymayı hedefler. Dizilerde baba ya zorba ya beceriksizdir. Anne ya baskıcı ya da etkisizdir. Bilgelik alay konusudur. Edep ise geri kafalılıktır. Ama tüm bunlar ve çok daha fazlası tesadüf değildir: Kültürünü hor gören kişi, başka kültürlerin gönüllü sömürgesidir. Mevlânâ Hazretleri bu kopuşu asırlar öncesinden haber verir: “Ağaç kökünden koparsa, kuruması uzun sürmez.”
Bugün yapılan şey; gençlere baltayı verip köklerini kestirmektir, sonra da buna “özgürlük” demektir. Çok fazla dallandırıp budaklandırmadan size sadece ülkemizin son on beş yılının siyaset ve ona bağlı olarak oluşturulan “meydan” manzaralarını hatırlamanızı rica ediyorum. Şöyle sessiz ve sakin bir zihin ve ruh haliyle.
Siyasal Boyut (Sorgulayan Değil, Tepki Veren Kitleler)
Zehir aşılama, belirli bir ideolojinin ya da belli bir siyasî çizginin tekelinde değildir. Aksine; çağdaş dünyada iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin kitleleri yönetmenin evrensel bir yöntemi hâline gelmiştir. Çünkü düşünmeyen kitle her zaman daha kolay yönlendirilir; kim tarafından yönlendirildiği ise çoğu zaman tali bir meseledir.
Bu yöntem, itaatsiz ve bilinçli kimseler değil; tepki veren ama muhakeme etmeyen kalabalıklar üretir. Bu kalabalıklar hak talep eder ama sorumluluk üstlenmez; slogan atar ama derinleşmez, itiraz eder ama çözüm aramaz. Tepkileri vardır fakat bu tepkiler akıldan çok öfkeyle beslenir. Bu yüzden kolayca kışkırtılabilir, aynı hızla da yön değiştirebilirler.
Modern siyasette asıl hedef, düşünen bireyler değil; duygu yönetimine açık kitlelerdir. Çünkü düşünen insan her zaman risklidir. Düşünce hesap sorar, tutarlılık ister, ahlâkî bir zemin arar. Buna karşılık duygu; sloganla yönlendirilir, korkuyla bastırılır, öfkeyle sürüklenir. Akıl yerine sloganın, muhakeme yerine refleksin ikame edilmesi tam da bu yüzden teşvik edilir. Câsiye sûresi 24. âyetinde bu durum şöyle ifade edilir:
Anlamı: “Onlar düşünmezler; sadece zannederler.”
Zanla hareket eden kitleler, gerçeği aramaz; kendilerine sunulanı sahiplenir. Bu nedenle siyasal manipülasyon yalnızca iktidar araçlarıyla değil; medya dili, sosyal ağlar, görsel imgeler ve tekrar edilen cümleler yoluyla beslenir. Öfkeyi diri tutan her söylem, düşünmeyi askıya alan her slogan bu mekanizmanın parçasıdır. Sonuçta ortaya çıkan tablo şudur: Kendini özgür sanan ama tepkileri yönetilen, sesini yükselten ama bilinci bastırılan, taraf olan ama hakikate mesafeli bir kitle… Bu kitle; hangi cephede durduğundan bağımsız olarak, aklını devre dışı bıraktığı ölçüde kullanılabilir hâle gelir.
Zehir aşılama tam da burada devreye girer: İnsanı düşünmeden taraf olmaya, anlamadan savunmaya, sorgulamadan öfkelenmeye alıştırır. Ve bunu başardığı anda artık yönetenin kim olduğu değil, yönetilenin ne kadar düşündüğü belirleyici olur.
Ekonomik Boyut (Tüketerek Var Olmaya Çalışan İnsan)
Köklerinden koparılan genç, kimliğini artık tüketimle inşa etmeye çalışır. Ne olduğun değil ne aldığın konuşulur. Borçlanmak normalleşir. Anlık haz, hayat amacı hâline gelir. Modernite ve postmodernizm kavramları üzerine çalışan ve 2017 de ölen Sosyolog Zygmunt Bauman, bu insan tipini şöyle tanımlar: “Tüketmeyen birey, sistem için gereksizdir.”
Özgür olduğunu sanan kişi; borçlarıyla, arzularıyla ve bağımlılıklarıyla zincire vurulmuştur. Kurtul kurtulabilirsen diye de kaşıya geçip debelenmeleri izleyen güruhun yapacağı çok daha fazla şeyler vardır ve buna durmadan devam ederler.
Eğitimsel Boyut (Bilgi Var, Hikmet Yok)
Modern eğitim bilgi üretir ama karakter üretmez. Değerlerden kopuk bilgi, yönsüz bir silahtır. Başarı puana indirgenir. Ahlak kişisel tercihe sıkıştırılır. Öğretmen otoritesi aşındırılır. Aile–okul bağı koparılır. Yani şu anda biz öğretmen ve siz aileler, bilinçli ve sancılı öğrenciler, memleket sevdalısı aklı selimler en çok da bu durumun kötülüğünden şikâyet edip korkmaktayız. Yarınlar için, evlatlarımızın yarınları için. Hazreti Ali bu tehlikeyi şöyle özetler: “İlim ahlakla birleşmezse, sahibini felakete sürükler.”
Bakın size çok net bir ifade kullanmak istiyorum. Nereden aklıma geldi ya da kimden duydum bilmiyorum ama söz çok manidar: Eğitim; insanı inşa etmiyorsa, sistemin çarkına yem yapıyordur.
Özgürlük Ambalajında Esaret
Bugün gençlerimize sunulan şey özgürlük değil; özgürlük kılığına sokulmuş bir yönlendirme düzenidir. Ailesinden kopan kişi özgürleşmez, yalnızlaşır. Değerlerinden utanan kişi bağımsız olmaz, bağımlı hâle gelir. Asi görünen kimse, en kolay harcanan kimsedir. Bakara sûresi 12.âyette bu durum şöyle ifade edilmiştir:
Anlamı: “Onlar kendilerini akıllı sanırlar, hâlbuki farkında değillerdir.”
Zehir aşılama ancak fark edilmediğinde etkilidir. Fark edildiği anda panzehir başlar. Ve hakikat şudur: Bir toplumu yıkmak için silaha değil; cümlelere ihtiyaç vardır.
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog