İNSANIN İÇSEL YOLCULUĞU

Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog

İNSANIN İÇSEL YOLCULUĞU
Aklın, Kalbin ve Ruhun Ortak Seferi ve Zaferi
Aziz Dostum Ramazan YÜKSEL’E ithafen…
Öğreniyoruz; her geçen dakika, saat, gün, hafta, ay ve yıl… Sürekli öğreniyoruz. Amma farkında olarak ama farkında olmadan. En önemlisi, farkındalıkla gerçekleşen öğrenmedir. Şükürler olsun ki yanımızda, yöremizde bize öğreten dostlarımız var. Var olsunlar.

Hiç düşündün mü dostum, insan neden bazen kendine yabancılaşır? 

Neden kalabalıklar içinde yalnız hisseder, huzur ararken huzursuzluğa düşer? 

İşte bütün bu soruların ortak bir kökü var: “İnsanın içsel yolculuğunu ihmal etmesi.” Herkese yetişmeye çalışması, kendisini cengâver yerine koyması ve bugün de kendisine geç kalması, hatta yetişememesi. 

Oysa insanın en uzun ve en zorlu yolculuğu, dünyayı dolaşmak değil; kendi içine yürümektir. Bu yürüyüşte duygular birer yol arkadaşıdır, ama direksiyon onlarda olmamalıdır. Zira duygular, rehber değil, yolun işaret taşlarıdır. 

Duygulara teslim olmuş bir akıl, pusulasını kaybeder; ama duygusuz bir akıl da merhametini yitirir. İşte bu yüzden İslam, insana “dengeli olmayı” nasihat eder ve öğretir.
Kur’an-ı Kerîm’de Âl-i İmrân sûresi 191. ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmuştur
Anlamı: “Onlar ki, ayakta iken, otururken ve yanları üzerindeyken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler.”

Aziz dostum, bu ayette insanın üç hâli sayılmış: ayakta, otururken, yatarken… 

Yani hayatın her hâlinde zikir ve tefekkür, kalp ile aklın buluştuğu iki yoldur. 

Zikir kalbi diri tutar, tefekkür aklı aydınlatır. İkisi birleştiğinde insan “anlam arayışı” yolcusuna dönüşür.

Duygu Tek Başına Kurtarmaz
Modern (!) çağda insanlar duygularını özgürleştirmeyi “kendini bulmak” sanıyor. Hâlbuki sınırsız duygu, bir süre sonra insanı boğar. 

Hüzün uzarsa depresyona, öfke büyürse kine dönüşür. 
İşte bu noktada aklın rehberliği devreye girer. Peygamber Efendimiz Aleyhisselamın şöyle buyurduğu rivayet edilir:

Manası: “Gerçek akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kişidir.” (Tirmizî, Kıyamet, 25)

Demek ki akıl, sadece hesap yapan değil, hesaplaşmayı da bilen bir bilinçtir. Duygularını tartar, niyetini kontrol eder. Bu da insanın içsel yolculuğunun ahlaki boyutudur. 

Aklını ve kalbini birleştiremeyen insan, hayatı ya duygusuz bir matematik gibi yaşar ya da duyguların girdabında kaybolur.

Kalp ile Akıl Arasında Kurulan Köprü: Maneviyat
Modern Psikoloji bugün “içsel denge” derken, tasavvuf yüzyıllardır aynı şeyi “kalp huzuru” olarak anlatır. 

Psikolojik olarak huzurun kaynağı, kişinin benliğiyle barışmasıdır; manevi olarak ise Rabbine karşı takvayı kuşanmasıdır. Bu ikisi aslında aynı kapıya çıkar. Çünkü kendini bilen, Rabbini bilir. Mevlana Hazretleri der ki: "Kendini bilen, Rabbini bilir."

İşte içsel yolculuk tam da burada başlar. İnsan, kalbini bir ayna gibi parlatırsa, orada Rabbinin rahmetlerini görür. Kalbini, hayallerini, hayatını ve ne varsa tüm yanda nimet görür, rahmete erer.

Ama bu aynayı kirleten şey; kibir, öfke, kıskançlık, bencillik gibi nefsin tozlarıdır. Psikolojik dille söyleyelim: insanın duygusal sağlığı, bu olumsuz duyguları fark edip dönüştürme becerisidir. Tasavvufi dille söylersek: bu, tezkiye ve tasfiye sürecidir — yani nefsin arındırılması, kalbin saflaşması… Elhamdulillah.

Öğreten Olmak: Bilginin Amelle Buluşması
İçsel yolculuğun bir diğer aşaması da öğretici olmaktır. Çünkü insan yalnızca kendini dönüştürmek için değil, etrafını da aydınlatmak için yaratılmıştır. Âl-i İmrân sûresi 104.ayetinde şöyle buyurulmuştur: 
Anlamı: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun.” 

Aziz Dostum, bu ayet bize şunu fısıldıyor: 
Öğrenmek yetmez, öğrettiğinle amel etmelisin. 
Bilgini yaşama katmadan, onu başkalarına ab-ı hayat etmeden, içsel yolculuğun yarım kalır. Bu hususta Mevlânâ Hazretleri ne de güzel demiş: “Kendine gel de başkalarına da yol göster; çünkü mum, yanmadan ışık veremez.”

Bir öğretici, önce kendinin öğrencisi olmalıdır. Duygularını eğiten, aklını disipline eden, kalbini Rabbinin emir ve yasaklarına bağlayan kişi, sessiz bir öğretmene dönüşür. Onun varlığı bile öğüt olur. 

Topluma Açılan İçsel Denge
İnsan kendini inşa ettiğinde, toplum da bundan pay alır. Çünkü insan, çevresinde duygusal ve manevi bir iklim oluşturur. 

Kendini tanımayan kişilerden sağlıklı toplumlar doğmaz. Bu yüzden İslam, insanın içsel terbiyesini toplumsal huzurun temeli yapar. Peygamber Efendimiz Aleyhisselamın şöyle buyurduğu rivayet edilir: 
Manası: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cuma, 11)

Bu hadis hem psikolojik hem sosyal bir nasihattir. İnsan önce kendine çoban olmalı, duygularını, öfkesini, arzularını yönetebilmeli. Ardından ailesine, toplumuna, insanlığa yönelmelidir. Duygularına esir olmuş, aklını susturmuş, maneviyatını yitirmiş bir kişi ne kendine ne de başkasına fayda veremez.

İçsel Yolculuğumuz Bitmez!
Aziz Dostum, içsel yolculuk bir varış değil, bir yürüyüştür. 

Her gün biraz daha derine, biraz daha öze inmektir. 

Bu yolda bazen aklın ışığına, bazen kalbin sıcaklığına, bazen de maneviyatın eşsiz rehberliğine ihtiyaç duyarsın. Kur’an’da El Fecr sûresi 27-28.ayetlerinde bu yolculuğun nihai hedefi şöyle özetlenir:
Anlamı: “Ey huzura kavuşmuş nefis! Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön.” (Kıyamette Allah'ın razı olduğu halde mahşerde bulun.)

İşte nihai hedef budur: Razı olunmak ve razı olmak.

Yani sadece yaşamak değil, hakkıyla yaşamaktır.

Sadece bilmek değil, bilgiyi hikmete dönüştürmektir.

Sadece öğretmek değil, öğrettiğiyle amel etmektir.

Ve unutma aziz dostum: İnsan, duygularıyla hisseder, aklıyla bilir, ama imanıyla olur.

Bu üçü birleştiğinde, işte o zaman insan “kendini bulur.” 

Hem dünyada hem ahirette huzur ve rahmet içinde olur.

Umarım kalemim duygu ve düşüncelerime tercümanlık yapabilmiştir.
Kalın sağlıcakla…

Gökmen CAN-Eğitimci Sosyolog