Mülkün Temeli Adalettir
Mülkün Temeli Adalettir:
Emanet, Mülkiyet ve Allah İnancı Üzerine Derin Bir Bakış. “Erki elinde tutanlar uygulamalarda Allah'ın erkini ve inancını ‘off’ duruma getirirse, ancak o zaman böyle uygulamalar görülür.”
Giriş
Mülk Ne Değildir, Ne Demektir? Bugün "mülk" kelimesi yalnızca taşınmaz mallarla veya devletin kudretiyle sınırlı bir şekilde anlaşılmakta. Oysa mülk; sadece bir tapu senedi, bir arsa ya da iktidarın gücü değil; bizzat dokunulan, görülen, ölçülebilen her şeydir. Maddî varlık âlemi—cismanî olan ne varsa—Kur’ânî kavramla “mülk” dairesine girer. Ve bu mülkün mutlak sahibi,
Mâlikü’l-Mülk olan Allah’tır Mülk Allah’ındır, İnsan Emanetçidir
Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle:
“De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden alırsın.”
(Âl-i İmrân, 26)
Bu ayet, modern hukuk sistemlerinin temelini dahi aşan ilâhî bir mülkiyet ilkesini ortaya koyar: Her şeyin sahibi Allah’tır. İnsan, malik değil; emanetçi, kullanıcı ve sorumlu bir halifedir.
Adalet Nedir? Adalet, sadece mahkeme salonlarında aranan bir terazi değildir. Bediüzzaman Said Nursî’ye göre:
“Adalet, her hak sahibine hakkını vermek, eşyayı yerli yerine koymaktır.”
Yani atomdan gezegene, aileden devlete, fertten topluma kadar her şeyin düzenli, ölçülü ve hikmetli bir şekilde yerli yerinde olması, adaletin ta kendisidir.
"Adalet Mülkün Temelidir" Sözünün Aslı Bu söz, hem Hz. Ömer’e atfedilir hem de Osmanlı gibi birçok kadîm medeniyetin temel taşını oluşturur. Buradaki “mülk” yalnızca devlet değil; varlık düzeni, sosyal denge ve bireysel haklardır. Temeli adalet olmayan bir yapının ayakta kalması mümkün değildir. Tıpkı çatlamış bir zeminde yükselen binanın çökmesi gibi.
Devlet Dahi Olsa: Mülke Zorla El Konulamaz Allah’ın koyduğu bu mülk-emanet dengesini en çok gözetmesi gereken, yönetim erkini elinde bulunduranlardır. Çünkü:
Hiçbir güç, bir vatandaşın toprağına keyfî olarak el koyamaz.
“Rezerv alan”, “kentsel dönüşüm”, “acele kamulaştırma” gibi kılıflar altında rıza dışı gasp, bir emanet ihlâlidir.
Devlet bile olsa, adaleti çiğneyemez. Zira devletin meşruiyeti, sadece anayasadan değil; ilâhî adaletten kaynak bulur.
Vakıf ve Şahsi Mülkiyet Dokunulmazlığı Geçmişin kudretli medeniyetleri, vakıf mallarını Allah malı kabul ederdi. Bu mallara müdahale etmek, “Allah’ın malına el uzatmak” sayılırdı. Bir padişah bile halkın rızasını almadan bir karış toprağa müdahale edemezdi.
Allah İnancı Olmadığında Ne Olur? “Erki elinde tutanlar Allah inancını ‘off’ duruma getirirse…”
...o zaman adalet vicdanlarda değil, çıkar merkezlerinde aranır.
Kanunlar adaleti değil, menfaati korur.
İnsan kul değil, tüketici; devlet emanetçi değil, zorba olur.
Mülk, hakkın değil gücün elinde şekillenir.
Ve bu, toplumların çöküşünün başlangıcıdır.
Ve Sonuç
Emanet Bilinciyle Dirilen Adalet Bir toplumda mülk emanet sayılırsa, o toplumda adalet yaşar. Her birey, elindeki her şeyi Allah’ın emaneti olarak görürse:
• Toprak gasp edilmez.
• Kul hakkı çiğnenmez.
• Zengin yoksulu ezmez.
• Devlet halkına zulmetmez.
Ve işte o zaman, “Adalet mülkün temelidir” sözü, sadece bir duvar yazısı değil, bir medeniyetin can damarı olur.
Son Söz Olarak;• Mülk Allah’ındır, bizler emanetçisiyiz.
• Adalet, emanete sadakatin adıdır.
• Ve Allah inancı, adaletin kalbidir.