Din'in Ruhu ve Gölgesinde Yaşamak: Bir Sorgulama
Din nedir?
Din, Allah’ın insanlar için belirlediği hayat nizamıdır. İnsanın yaratılış gayesine uygun olarak gönderilmiş bir ilâhî teklif ve rehberliktir. Yalnızca ibadetlerden ibaret değildir; ahlâkı, muameleyi, hukuku, siyaseti, toplumsal ilişkileri ve bireyin iç dünyasını da kapsar. Hakikî manada din, Allah’a teslimiyettir.
İnsanların imtihanları ve yaşadıkları din midir?
Hayır. İnsanların yaşadıkları sadece birer imtihandır. Yaşantılar, her zaman dinle örtüşmez. İnsan bazen hataya düşer, bazen dinin dışına savrulur. Bu durumlar dinin kendisini değil, bireyin tercihini ve uygulamasını temsil eder. Din, kişinin tavrına göre değil, vahye göre tanımlanır.
Din'in özü haricinde kopan fırtınalar Din’e mâl edilebilir mi?
Edilemez. Din adına yapılan yanlış uygulamalar, dinin asli kaynağından değil, onu temsil ettiğini iddia eden insanların kusurlarından doğar. Dinin kendisi ilâhîdir, ancak onu taşıyan insanlar beşerîdir. Bu ayrım yapılmadığında din, hataların gölgesinde sorgulanır hâle gelir.
İbadet mi önce gelir, muamelât mı?
İbadet, kalbi temizler, ruhu yüceltir ve muamelâtın zeminini hazırlar. İbadetsiz bir muamelât, şekilcilikten öteye geçemez. İbadetle başlayan bir iç inşa, muamelâtla toplumsal karşılığını bulur. Bu iki unsur birbirini tamamlar; ama ilk tohum ibadettir.
Âbid olmadan muamelât tahkim edilebilir mi?
Edilemez. Yalnızca kanunlarla yahut sosyal normlarla kurulan bir muamelât, iç denetimden mahrum kalır. İbadet, insanın iç dünyasını kontrol eder, Allah korkusu ile davranışlarını şekillendirir. Bu iç denetim olmadan adalet, dürüstlük ve insaf kalıcı olamaz.
Merkezinde sağlam iman olmadan dinî bir hayat tesis edilebilir mi?
Hayır. İman olmadan kurulan dinî yapı, şekilcilikten ibaret olur. Kalpte tahkim edilmemiş bir inanç, yalnızca ritüellerin tekrarına dönüşür. Bu da zamanla ya katı bir gelenekçiliğe yahut içi boş bir formalizme kapı aralar.
Yaratıcının nimetleri kesintisiz devam ederken, kulluğun geçici olması ne kadar merkez olabilir?
Yaratıcının sürekli ikramına karşılık, aralıklı ve isteğe bağlı bir kulluk anlayışı, sadakatle bağdaşmaz. Kulluğun merkezde olması, nimetin sürekliliğine karşı kulun sürekli bir şükür hali içinde bulunmasıyla mümkündür. Arızi ibadetler, kalıcı nimetlere cevap olamaz.
Müslümanların dinlerini sağlam temellerle tedris edemediği yerde İslamî hayat mümkün mü?
Mümkün değildir. Dinî hayat, ilimle başlar, eğitimle gelişir. Tedrisin olmadığı yerde taklit vardır. Taklit, zamanla sorgulamasızlık getirir ve bu da sahih dindarlığı zedeler. Eğitim olmadan ibadet de, ahlâk da sağlam bir zeminde gelişemez.
Prensip olarak şeriat isteyen insanlar, gri geçiş noktalarının ne kadarına vâkıf?
Şeriat bir slogan değil, bir sistemdir. İnce detayları, maslahatları, zaruret hükümleri, örf uygulamaları gibi çok yönlü alanları içerir. Gri bölgeleri bilmeden şeriat talebinde bulunmak, eksik ve yüzeysel bir anlayışın göstergesidir. Usûl bilgisi olmadan hükümleştirme büyük vebaldir.
Günlük rutinlerinin sevap-günah, câiz-gayr-i câiz bilgisi olmayan topluluklar uhrevî ve dünyevî necata ne kadar yakın?
İslamî bir toplum ancak bilinçli bireylerle mümkündür. Günlük yaşantısında Allah’ın hükümlerini bilmeyen ve uygulamayan bir topluluğun uhrevî kurtuluşa ulaşması zorlaşır. Niyetle birlikte bilgi, bilgiyle birlikte amel gerekir. Cehaletle gelen dindarlık, kurtuluşun garantisi olamaz.
Topluma “İslâm toplumu” etiketi vurmak, onların bağışlanmasına ve İlâhî inayete yeter mi?
Sadece isimle, kimlikle veya coğrafi bir aidiyetle Allah’ın rahmetine ulaşılmaz. Uhud’da sahabe dahi hata yaptığında sonuçlarını yaşamıştır. Allah’ın inayeti, samimiyet, gayret ve istikametle kazanılır. Etiketler değil, kalpteki niyet ve fiiliyattaki ihlâs belirleyicidir.