Zorunlu Eğitim İşsiz Ordusu Yetiştirdi, Kalkmalı Bakanım
Zorunlu Eğitim İşsiz Ordusu Yetiştirdi, Kalkmalı Bakanım
İlkokul temel ahlak ve eğitim, ortaokul çıraklık, lise ise kalfalık yaşıdır. MESEM zorun eğitimin yerine geçmelidir.
Eğitim sisteminin temel amacı insanı bilgiyle donatmak, kabiliyetini keşfetmek ve hayata bir gaye çerçevesinde mesleğe hazırlamaktır. Ancak bugün ülkemizde 12 yıllık zorunlu eğitim sistemi ile birçok açıdan bu amacından uzaklaşmış; üretkenliği, meslek ahlakını ve mesleki istihdamı baltalayan bir yapıya dönüşmüştür. Herkesi neredeyse aynı kalıba sokan bu sistem, milyonlarca genci işsiz bırakmış; okumak isteyenlerle okumak istemeyenleri aynı sınıflara doldurarak hem disiplin sorunlarını artırmış hem de nitelikli eğitim ortamını zayıflatmıştır.
Bugün sokakta, üniversite mezunu olup da fiilen mesleği olmayan yüz binlerce genç görüyoruz. Onlara iş değil, sadece diploma verilmiş sanki. Oysa kalkınmanın yolu sadece diplomadan değil, beceri ile mesleki üretimden geçer.
Pedagojik Gerçek: Meslek Ortaokulda Öğrenilir, Lisede Pekiştirilir
Bir çocuğun öğrenme motivasyonu en yüksek olduğu dönem, 10 ila 14 yaş arasıdır. Bu yaş, mesleki yönelim dönemidir; çocuğun eli iş tutar, zihni üretmeye hazırdır. İşte tam da bu yaşlarda meslek eğitimi verilmelidir. Bu yaş çıraklık yaşıdır. Lonca ve Ahilik sistemi buna delildir. Ancak biz, bu potansiyeli 12 yıllık zorunlu eğitimle darbeliyoruz..
Pedagojik olarak lisede meslek öğrenmek zordur çünkü genç artık “çıraklık yaşını geçmiş” konumdadır. Zorla okula gelen genç, okuldan nefret etmeye başlar, meslek de öğrenemez. Oysa ortaokulda başlayan mesleki yönlendirme, gencin kabiliyetini erken fark etmesini sağlar; el becerisiyle bilinç birlikte gelişir.
Bu nedenle mesleki eğitim ortaokuldan başlamalı, lise dönemi ise ustalık ve girişimcilik dönemi olmalıdır. Lise, zorunlu değil, seçmeli bir eğitim kademesi haline gelmelidir. Böylece hem iş gücü nitelikli olur hem de eğitim daha anlamlı bir zemine ve kaliteye oturur.
Zorunlu Eğitim Disiplini Bozdu, Öğrenciyi Soğuttu
Zorunluluk, insanda isteksizliği doğurur. Eğitim ise ancak istekle anlam kazanır. Bugün okullarımızda ciddi disiplin sorunları yaşanmasının temel nedeni, öğrencinin okumaya zorlanmasıdır.
Okumak istemeyen genç, sınıfta huzuru bozar; okumak isteyen öğrencinin motivasyonunu düşürür. Bu durum, öğretmenin mesleki yorgunluğunu artırır, okulun iklimini bozar. Eğitimin kalitesini aşağı çeker.
Eğitim, zorla değil, istekle yürür. Gencin kabiliyetine uygun mesleki yönlendirme yapılmadıkça “zorunlu eğitim” adı altında zorunlu mutsuzluk ve işsizlik üretilmektedir.
Disiplinsizliğin, devamsızlığın ve okul terklerinin artmasının sebebi, öğrencinin kendini okulda anlamlı bir rolde görememesidir. Eğer çocuk “Ben bu okulda geleceğimi inşa ediyorum” diyemiyorsa, o okul artık sadece bir bina haline gelmiştir. Öğrenci ise figür…
Kırsal Alanda Meslekler Yok Oluyor
Türkiye’nin üretim damarları kırsal alanda ve sanayide atar. Ancak son yıllarda köylerde marangoz, demirci, tamirci, terzi, çoban, arıcı, çiftçi yetişmez oldu. Çünkü köydeki çocuk, “Sen okumazsan rezil olursun” denilerek şehirdeki liselere yönlendirildi.
Sonuç: Ne şehirde başarılı oldu, ne köyde kaldı. Hem üretimden koptu hem de işsizler ordusuna katıldı.
Oysa kalkınma, sadece şehirdeki fabrikayla değil, kırsaldaki üretim gücüyle olur.
Bu sebeple mesleki eğitim kurumları özellikle kırsal bölgelerde üretim faktörüne göre açılmalı, yerel üretim kültürü yaşatılmalıdır, sanayide usta yetişmelidir. Çocuklar toprakla, zanaatla, üretimle erken yaşta buluşmalıdır. Bu çocuk işçiliği değildir. Meslek, bir toplumun karakteridir. Mesleksiz toplumlar, kimliksiz kalır.
Ekonomik Gerçek: Zorunlu Eğitim Devlete Yük Oluyor
12 yıllık zorunlu eğitim sadece pedagojik değil, ekonomik açıdan da sürdürülemez hale gelmiştir. Devlet, milyonlarca öğrenciyi yıllarca okullarda tutmak için milyarlarca lira harcamaktadır.
Ancak bu harcamalar üretime dönmemekte, sadece “kâğıt üzerinde eğitim” olarak kalmaktadır. Meslek değil diploma vermekle yetinmektedir. İşte Anadolu liseleri…
Oysa lise eğitimi zorunluluk olmaktan çıkarıldığında hem devletin gereksiz giderleri azalacak hem de kaynaklar meslek eğitimine ve üretime aktarılabilecektir.
Zorunlu eğitim, zorunlu israf üretmiştir. Hem de en değerli varlık olan insan israfı… Artık bu israfı bitirip üretime geçme zamanı gelmiştir. Bunu da Yusuf Tekin bakanımız inşallah gerçekleştirecektir…
Yeni Bir Model: Temel Ahlak, Meslek, Maneviyat
Yeni nesil bir eğitim reformuna ihtiyacımız var. Köklerden geleceğe…
Bu reformun üç temel direği olmalı:
İlkokul (4 yıl)
Temel ahlak, karakter eğitimi, okuma-yazma, temel fen ve matematik eğitimi verilmelidir.
Çocuk, bu dönemde insan olmayı, değer bilinciyle öğrenmeyi içselleştirmelidir. Manevi değerleri öğrenmelidir. Eline, beline, diline hâkim ol… Maarif Müfredatının Erdem-Değer-Eylem tam da burada devreye girebilir.
Ortaokul (3 yıl)
Bu dönem mesleğe yönelim dönemidir. Öğrenci, yeteneğine göre alanlara ayrılmalı; zanaat, sanat, teknoloji, tarım veya hizmet sektörüne dair temel beceriler kazanmalıdır. Çıraklık yaşı bu kademede olabilir.
Lise (isteğe bağlı)
Lise, artık zorunlu değil, gelişim ve derinleşme kademesi olmalıdır. Bu kademede açık öğretim, uzaktan eğitim ve işbaşı uygulamaları birleştirilmelidir. Meslekte kalfalık dönemidir.
Genç, isterse üretime geçmeli, isterse akademik eğitime devam etmelidir.
Ve bütün bu aşamalarda ahlaki ve manevi eğitim merkeze alınmalıdır. Ahlak olmadan bilgi, sadece çıkarı artırır. Maneviyat olmadan eğitim, sadece diploma üretir.
Kalkınma Reçetesi: MESEM
Türkiye’nin geleceği, MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) modelindedir.
Ancak bu modelin etkili olabilmesi için sadece lisede değil, ortaokul seviyesinde başlaması gerekir. Çünkü genç, mesleğe ne kadar erken başlarsa o kadar güçlü bir kimlik kazanır. Ağaç yaşken eğilir. Lise döneminde ağaç eğilmez hale gelir.
MESEM’lerin ortaokullardan itibaren başlaması, ülke ekonomisine üç büyük katkı sağlayacaktır:
İstihdam artışı: Her mezun, bir meslekle mezun olur.
Üretim bilinci: Genç, emek vererek kazanmayı öğrenir.
Ahlaki gelişim: Meslek eğitimiyle birlikte sorumluluk bilinci artar.
Osmanlı’nın lonca ve ahilik sistemi, bu anlayış üzerine kurulmuştu.
Ortaokulda başlayan usta-çırak ilişkisi, sadece el becerisi değil, ahlakî terbiyesini de kazandırırdı.
Bugün yeniden o ruhu diriltmek, gençliği üretimle ve değerle buluşturmak mecburiyetindeyiz.
Cesur Adımların Zamanı: Sayın Yusuf Tekin’e Tarihi Fırsat
Milli Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Tekin, eğitim sisteminde cesur adımlar atan bir isim.
Eğer 12 yıllık zorunlu eğitim sisteminde reform yaparak lise zorunluluğunu kaldırır, meslek ortaokullarını başlatırsa, gerçekten tarihe geçecek bir dönüşümün mimarı olacaktır.
Elbette bu adım eleştirilecektir. Ancak büyük dönüşümler, küçük cesaretlerle değil, büyük inançlarla yapılır.
Zira bugün artık sorun, “okuyan ama üretemeyen” bir gençliktir.
Bu gençliği kurtarmanın bir yolu, zorunlu eğitimi liseden kaldırmak, üretimi artırmaktır.
Hiçbir şekilde lise zorunlu olmamalıdır. 2 yıl zorunlu 2 yıl gönüllü olmamalı. 3 yıla da düşmemeli. Doğrudan zorunlu olmaktan çıkarılmalı ve açık öğretim ile MESEM’in önü açılmalıdır.
Eğitimde Zorunluluktan Gönüllülüğe Yol Başlamalı
Artık eğitim politikamızın merkezine insanı ve yeteneklerini koymak zorundayız. Yeni müfredat bunu Erdem-Değer- Eylem ile merkeze alıyor.
Zorunlu eğitim, gençleri tek tip hale getirdi; şimdi farklılıkları zenginliğe dönüştürme zamanı.
Her gencin elinden tutan, kabiliyetine göre yönlendiren bir sistem inşa edilirse; hem işsizlik azalır hem de üretim gücümüz artar. Neslimiz de psikososyal bunalımdan kurtulur.
Bir milleti kalkındıran zorunlu eğitim değil, gençleri geleceğe hazırlayan gaye yüklü anlamlı eğitimdir.
Zorunlu eğitimin değil, gönüllü öğrenmenin çağı başlamalıdır. Sadece isteyen okumalı ama meslek her gence öğretilmelidir. MESEM’ler topluma anlatılmalı ve meslek kazandırmaya odaklanmalıdır. Asıl bekâ meselemiz üretemeyen gençliğimizdir.
Rabbim nesli ihyâ medeniyeti inşâ mefkûremize hizmet ettirsin.
Ey Yusuf Tekin bakanım! Siz değilse kim?
Şimdi değilse ne zaman?