Din ve Rivayet

Adem DOĞANTEMUR

DİN ve RİVAYET… Kurumsal dinlerin mensupları ve özellikle bilginleri, tarih boyunca dinleri istedikleri gibi şekillendirip “Allah’ın tek doğru ve hak dini budur” diyerek insanlığa sunmakta bir beis görmemişlerdir.
  Keza bizde de benzer bir durum söz konusudur. Ancak bizim “only Kuran’cılar” başta olmak üzere bu şekillendirmeyi yaparlarken; ellerine aldıklar bir lügat marifetiyle Kuran ayetlerine istedikleri gibi takla attırırlar, üstelik de “Kuran’ı yalnızca Allah açıklar” iddialarına rağmen! Hatta “Kuran apaçık bir kitaptır” deyip, ardından onlarca cilt tefsir yazmaktan da geri kalmazlar.
  Bunu yaparken işlerine gelen veya argümanlarını destekler nitelikte gördükleri rivayetlere sarılmakta bir mahzur görmezler. Ancak; kendi kafalarında şekillendirdikleri dinin veya kutsal kitabın karizmasına zarar verdiğini düşündükleri tüm tarihi malumatı “RİVAYET” adı altında güvenilmez ilan edip çöpe boca etmekten çekinmezler!
  Şimdi lütfen önyargısız bir şekilde şu sorularıma cevap arayalım: Öncelikle belirtmeliyim ki; her insanın kendi yaşadığı dönemde vuku bularak bizzat şahit olmadığı istisnasız her olay, tarihin konusudur ve dolayısıyla RİVAYETTİR. Buradan hareketle; -Biz Allah’ın ilk insan topluluklarından bu yana, Âdem’den tutun İbrahim, İshak, Yakup, Musa, İsa vs peygamberler gönderdiği bilgisine nereden ulaştık? RİVAYETLERDEN…
  -Peygamberler tarihi boyunca, Tanrı’nın kendilerine “kutsal kitap” gönderdiği inancını nereden edindik? RİVAYETLERDEN…
  -İnsanın yaratılış hikâyesi başta olmak üzere; peygamber mucize ve kıssalarına dair malumatı nereden aldık? Tevrat ve Yahudi geleneği başta olmak üzere RİAYETLERDEN…
  -Hz. Muhammed adında bir şahsın yaşadığına ve 23 yıllık uğraşısına dair tüm anlatıları nereden biliyoruz? RİVAYETLERDEN…
  -Hz. Muhammed’e vahiy geldiğine ve bu sürece dair bilgileri nereden öğreniyoruz? RİVAYETLERDEN…
  -Kuran’ın gelişine, kitap haline getirilişine, çoğaltılmasına vs. dair bilgileri nereden edindik? Tabi ki RİVAYETLERDEN… Üstelik de peygamberden 200 sene sonra yazıldığını ve dolayısıyla kanıt olamayacağını bangır bangır haykırdığınız hadis külliyatından ve dönemin tarih kitaplarından… Şimdi sen, başından sonuna kadar Kuran’ın tek bir kelime veya cümlesinden şüphe duymayacaksın, ama Kuran’la ilgili edindiğin tüm bilgilerin kaynağını çöpe atacaksın, valla bu komediden de öte bir şey olur! Bazılarınızın içinden geçeni tahmin edebiliyorum: “Ama Allah diyor ki, onu biz indirdik biz koruyacağız!” Dolayısıyla bak, Kuran’ın korunmasını Allah garanti etmiş! İyi de güzel kardeşim, her şeyden önce bu ayet o anlama gelmez, velev ki gelse bile sen bu ayeti de rivayetlerden öğrendin. Çünkü Kuran bir bütün olarak zaten rivayet yöntemiyle bize gelmiştir! Zira hiçbirimiz ne Hz. Muhammed’i gördük, ne ona vahyin gelişine şahit olduk, ne Kuran’ı yazdırmasına, ne de toplanma işlemine. Dolayısıyla sana doğrudan birinci kaynaktan gelmeyen her bilgi rivayettir. İşte tüm bu bilgileri biz, “rivayet kitapları” dediğiniz hadis külliyatından, dönemin siyer ve tarih kitaplarından öğreniyoruz!
  Bunları yazmaktan amacım ne mi? Tutarlı olmamızı sağlamak! İşimize geldiğinde tarihin hafızasına sarılıp, kafamızdaki jargona uymayınca tu kaka ilan etmek sağlıklı bir zihnin ürünü olamaz!
  Ha bunları yazdım diye sakın beni bu guruplardan herhangi birisine angaje etmeye çalışmayın: Ben ne evrenselciyim, ne gelenekçi, ne tarihselci ne de başka bir şey! Zira ben hakikati tarihin binlerce yıl önceki tozlu raflarında aramıyorum! Benim metodolojimde; geçmişe ait tüm kitap, bilgi ve belgeler, insanlığın tecrübelerine dair yalnızca yardımcı kaynak mesabesindedir.
 Eğer hakikatin peşinde iseniz; en nesnel bilgilerle donatılmış Tanrı’nın evren kitabına ve kesintisiz vahyi olan içinizdeki peygamber ile vicdanınızın haykırışlarına kulak verin lütfen!