Tasavvurlar Fikir Örüntüleri - 3

Abdulaziz TANTİK

Din, belirlenmeyi zat-ı gereği kabul etmez... Bilakis Ed din belirleyici bir hüviyet taşır. İlahi menşei bunu zorunlu kılar.
*** Din kendi dışındaki düşünce biçimleri ile birden fazla tutuma sahiptir. En temelde ise silm/barış eksenlidir. Her tercihin tercih sahibini bağladığını ve yeryüzünde tanrılık yapılmayacağı için yargılamayı Allah'a bırakır. Zorlama ve baskı asla kabul edilemez...
***  İbadet ve ubudiyet gönüllülük esasına dayanır. Kim ki dine alan ve sınır belirlerse din ona haddini bildirir. Sınırlarını hatırlatır. Vahy zaten emir yasak ve ilişkiler ağının mahiyetini örnekleri üzerinden anlatır.
*** Asıl sorun ise sürekli arayış üzere olan birinin arayışı belirli bir neticeye ulaştırmış dine dair sınır çizmesidir. Bu durum hem olgu düzleminde ve hem de etik düzlemde yanlıştır…
*** Din üzerine söz söyleyen hangi söylem bakış ve kültür üzerinden söylediğini de izah etsin ki bir değerlendirme imkânı doğsun. Başkalarının dini yanlış anladığını söyleyen kişi kendi doğru anlayışının usulünü ve dayandığı ilkeleri de söylesin ki sağlıklı bir eleştiri zemini oluşsun. Herkesin kendi içinden konuşarak yaptığı eleştirinin bir değeri yoktur... Edep, adap, usul ve kaygı temel mesele olarak önümüzde durmaktadır. Şu temel bir gerçekliktir ki kendi dışında kalan herkesi yanlış gören bizatihi yanlışın merkezinde yer alır...
*** Koşullar, değişimin niteliğini belirliyor. Koşulların değişmesi ise farklı isteklerin çatışması üzerinden vücut buluyor. Değişimin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için koşulları sabiteler üzerinden denetime tabi tutmanın bir imkânını bulma zorunluluğu vardır. Koşullar farklı zeminlerde değişime açık hale gelmektedir. Tabii afetten tutun da teknolojik gelişmelerin yönü ve sürati de tetikleyici oluyor. Ayrıca yönetimsel değişkenlikler, ahlaki yapının değişime uğraması vesaire de koşulları değişime zorlayabilir. Burada önemli olan değişimin sağlıklı ve sancısız gerçekleşmesidir. Bu da ancak sabite ile kurduğu sahih ve sağlıklı ilişki ile sağlanabilir.
*** Dinin doğası ile imanın doğası arasındaki farkı görmeden yapılan güncel tartışmaları bir yere bağlamak zordur. Bu yüzden imanın doğasında mevcut olan ahlaki yapının sağlamlığı ile dinin doğasındaki söylemin gücünü birbirini besleyen bütünün özelliği olarak tanımlamalı ki insan, neye, kime, niye sahip çıkmalı veya karşı çıkmalı, belirginlik kazansın. Düşünmeyen ise şunu yapsın; tarihsel süreçte din ve iman namına bugüne kadar değişime uğramadan gelebilen eylem ve düşünceye sahip çıksın ki kendini kurtarsın...
*** Modern episteme üzerinden elde ettiğimiz her düşünce zaten daha önce var olan bir düşünce ve yeni olma vasfı kazanmadığı gibi düşünce vasfı da sorunlu olur.
*** Yeni bir düşünce epistemik bir yeniliğe dayanmalı ki düşünce de yeni bir çığır açabilsin. Ayrıca düşünür vasfını da kazandırsın...