Ruhun Mahiyeti, İnsanın İçsel Yolculuğu ve Varoluşun Katmanları
Giriş: Ruhun Sırrı ve Kavranılmazlığı…
İnsan varlığının en temel ve en gizemli unsuru olan ruh, kaynaklarda sıklıkla ilahi bir sır olarak ele alınmaktadır. Cenab-ı Hakk'ın ruhu gizli tutması, belki de ruhun mahiyetinin insanoğlu tarafından yeryüzü serüveninde tam olarak ihata edilemeyeceği gerçeğiyle ilişkilidir. İnsanın ruhu anlama ve kavrama ihtimali oldukça zayıftır ve bu durum iki temel noktadan kaynaklanır: ruhun İlahi bir nefes (nefa) olması ve bir sır olarak kabul edilmesi. Bu iki özellik, ruhun aslında özel bir cevher oluşunu ifade eder ve varoluşun izini taşıyan bir özellik kazandırır.
Kâinatın sistematiği kendi içinde katman - katman olmasına rağmen muhteşem bir ahenk ve senkronizasyon sergiler; insan bedeni de (mikro kâinat) aynı özellikleri taşır. Kâinattaki çok katmanlılık, insanda da çok katmanlılık olarak; kâinattaki parça bütün ilişkisi, insanda da parça bütün ilişkisi olarak ön plana çıkar. Kâinattaki varlığı temsil eden şeyin ulûhiyet (aşkın, soyut bir şey) üzerinden yürütülmesi gibi, insan dediğimiz varlığın da özünü temsil eden şey ruhun kendisidir. Allah katındaki kıymet, değer ve anlam, insanın ruhla kurduğu ilişkiyle alakalıdır; ruh alındığında geriye kalan sadece bir ceset veya beden kalır, hiçbir karşılığı kalmaz.
Ruhun sır olması ve ilahi nefha oluşu, onun kıymetinin ne kadar yüksek olduğunu gösterir. İnsanın "eşref-i mahlûkat" (yaratılmışların en şereflisi) veya "ahsen-i takvim" (en güzel biçimde yaratılma) olmasının sırrı da ruhunun bu yüceliğiyle bağlantılıdır.
İçsel Yolculuk ve Sonsuzluk…
İnsan yolculuğu, içe doğru yapılan bir serüvendir ve bu içsel yolculuktan dış dünya da nasibini alır. İki tür yolculuktan bahsedilir: dışa dönük (kâinata açılma ve sonsuzluğu keşfetme) ve içe dönük (kendi iç sonsuzluğunu keşfetme) . İlginçtir ki, insanların iç sonsuzluğu, dış sonsuzluğu kapsayacak bir özelliğe sahiptir. Ulûhiyet (mutlak kudret), içinin sonsuzluğunu dışın sonsuzluğuna yansıtan bir kuvvettir ve insan da kendi iç sonsuzluğunu kavradığı zaman dış dünyayı biçimlendirmeyi ve şekillendirmeyi inşa eder.
İnsanın kemalatında (olgunlaşmasında) belirleyici olan düşüncedir; eylemin sınırlılığı varken, düşüncenin sınırsızlığı ve sonsuzluğu mevcuttur. Ruh bedene hâkim olduğunda, kalp aracılığıyla insanın negatif yönlerini terbiye eder, arındırır ve pozitif tarafa, yani takvaya yönlendirerek olgunlaşmaya sevk eder. İnsan olgunlaştıkça, kalbi ruhun denetiminde geliştikçe, kendisiyle, dışarısıyla ve Rabbiyle olan ilişkilerinde sürekli bir mükemmellik arayışına doğru ilerler. Bu yolculukta aşamalar ve katmanlar bitmez; çünkü ilahi sonsuzluğu kavramak mümkün değildir, ancak ilahi sonsuzluğa yakınlaşma çabası içerisinde sonsuz bir gayretin sahibi olmak zorunludur.
Ölüm, sıradan bir şey olarak görülemez; aksine insanın hakikate doğuşunun zeminidir. Bu ölüm sonrası hakikati doğru bir şekilde sürdürebilmek ve idrak edebilmek için, yeryüzündeyken o hakikatle kurulacak olan tecrübî bağın önemi çok yüksektir. İnsanın hissiyatının normal duygusal zemini aşarak manevi olanla bağ kurması, ancak ruh üzerinden gerçekleşebilecek bir şeydir, zira bütün manevi isteklendirme ruhla alakalıdır.
Varoluşun Hiyerarşik Katmanları: Piramit Modeli…
İnsan varlığının yapısal katmanları bir piramit metaforuyla açıklanabilir. Bu piramidin en uç noktasında ‘Ruh’ bulunur. Ruh, aynı zamanda ‘Zat’ (kimlik, karakter, şahsiyet) dediğimiz şeyi temsil eder. Zat, tam olarak kapsanamaz, anlaşılamaz ve idrak edilemez; en güvenilen insan bile umulmadık bir anda bambaşka bir şeye dönüşebilir, bu da zatın kapsanamazlığıyla ilgilidir.
Zat’ın bir alt katmanı ‘Şahsiyet’ veya ‘Hüviyet’tir. Hüviyet, dünyevi kaygıların üstüne çıkmış olmayı, yani bir değer, erdem ve takva ahlakına sahip olmayı ifade eder. Bu ahlak, kişinin şahsiyetini tam olarak temsil eder. Zat, bütün bu sistematiği yönlendiren, sevk eden ve belirleyen unsurdur.
En alttaki katman ise ‘Enniye’dir (nefs veya benlik). Enniye, yeryüzüyle alakalı olup, dünyaya daha yatkın bir özellik taşır, çünkü buradan beslenir. Sevgi, acı, hüzün gibi dünyevi duygusal boyutlar bu katmanda yer alır.
İnsan, yeryüzü macerasını yaşadığı için ruh, zat, şahsiyet ve enniye arasındaki ilişkinin mahiyetini uzun bir çaba sonucu, yani içsel veya dikey bir yolculuk gerçekleştirdiği zaman öğrenebilir. Maddeden manaya geçerkenki son nokta ve kapı ruhun kendisidir. Ruhla açılan bu kapı sayesinde kişi diğer manevi taraflarla bağ kurma imkânına sahip olur. Kalp de ruhun mekânıdır.
Görüntünün Ötesindeki Hakikat…
Somut (madde) her zaman değişime açıktır. Madde, soyutun en indirgenmiş biçimidir, yani ruhun azalta, azalta gelinen bir noktasıdır. Bu nedenle somut olana çok fazla güvenmek doğru değildir.
Gördüğümüz her şey sadece görüntüden ibaret değildir; her görüntü kendi içindeki hakikati saklayan bir özellik taşır. Asıl olan, görüntünün sakladığı hakikati bulmaya matuf bir bakış, arayış ve iradenin varlığıdır. Bu irade yakalandığında, kalpten ruha doğru bir hamle gerçekleştirmek mümkün hale gelir. Ruhuyla düşünmeye başlayan insan, hakikatin özünü kavramaya yönelik bir istidadı kendi içinde taşır ve güçlendirir. Bu güçlenme devam ettikçe, kişi hakikatin farklı boyutlarda nasıl gerçekleştiğine dair bir tecrübe sahibi olur.
Allah, hakikati insana açar; ancak bu, bedensel hazların ötesine geçerek ruhsal bir zevk, haz veya şevke sahip olunduğu zaman gerçekleşir. Ruh, soyut biçimiyle ulûhiyetle (ilahi kudretle) bağ kurabileceği bir noktanın varlığı ile insanın manevi hayatının neye tekabül ettiğini anlamlandırdığını gösterir. Bu sayede kişi ulûhiyet ve rububiyet arasındaki farkı kavrayarak, Mutlak Gayb (Zat) dediğimiz o yüce kudrete yakınlaşmak için bir vesile elde edebilir.
Sonuç: Ruhsal Aydınlanma ve Elçilik…
İnsanın eşsiz değeri, tek bir insanın bütün insanlığı temsil liyakatini keşfedebilecek özelliğe sahip olmasından gelir. Ahlaklı ve düzgün bir insan, doğru insan örneklerini temsil ederek kâinatı aydınlatabilir. Bu nedenle insanı övmek, aslında Allah'ı övmenin ve O'nu tespih etmenin farklı bir biçimi olarak görülmelidir. Zira bu güzelliği yaratan daha büyük bir güzelliğin varlığına işaret eder. İnsan bir ayettir; bir insan diğer bir insan için ayettir. Hayvanlar ve doğadaki her şey insan için birer ayettir.
Kur'an-ı Kerim'de Cebrail Aleyhisselam'dan "ruh" olarak bahsedilmesi, ruhun Allah katındaki önemini göstermesi açısından önemlidir. Cebrail, insanla Allah arasındaki irtibatı sağlayan bir elçidir ve o da ruhtur, insan da... Kur'an da ruhtur, çünkü insanın ruhuna gelmiş ve insanın kendi ruhuna yolculuk ederken dayanacağı noktadır; bizi ruha götüren bir nur ve beyyinedir. Kendi ruhunu bulmayan bir insanın Rabbini bulması düşünülemez; kalbiyle bağ kurmayan bir insanın ilahi rızayla bağ kurabilmesi mümkün değildir.
Ruh; kalp, beden ve aklın ötesinde, onların öncülüğünü yapmaya hazır öndeki saftadır; bu üç katmanı aşmadan ruha yönelmek mümkün değildir. Ruh hakkındaki bilgi kısıtlı ve az olsa da, her insanın gayba dair tecrübe sahibi olabilme ve kendi ruhuyla ilişki kurabilme istidadı olduğunu bilmek gerekir. Somuttan soyuta doğru yükselmek, ruhsal kemalata ulaşmanın yoludur. Namazın müminin miracı olması gibi, bu yükseliş insanın manevi katmanları aşarak ruha kavuşması ve sonsuzluğa temas etmesidir.