İNSANIN RABBİNİ TANIMASI
İNSANIN RABBİNİ TANIMASITanımak, belirli bir tecrübe, deneyim sonrası elde edilen bir yakınlık hissiyatının temellendirildiği bir zemini işaret eder. Tanımanın kendi iç katmanları olmakla birlikte bir süreç içinde ilişkinin niteliğine ve niceliğine dayalı olarak gelişen bir olgunun dışa açılımıdır. Uzaktan seyrederek veya inkâr ederek bir varlık karşısında bir tanışıklık ihdas etmenin imkânsız olduğu da tecrübe ile sabittir. Rabbi ile tanışması ise kişinin kulluk şuurunun dışsallaşması kadar, bu şuur üzerinden yaşamını kontrollü bir şekilde yaşama iradesi ve çabasını da içermektedir. ‘Rabb’ın insana şah damarından daha yakın olduğu’ hakikati ise asla gözlerden uzak tutulmaması gereken bir durumdur. Bize çok yakın ve velayetimizi üstlenmiş bir Terbiye edici, rızık verici, eğitici ve öğreticiliği yanında ceza ve mükâfat verici özelliği ile de öne çıkan bir ilişki ağında ‘İnsan/Kul Rabb’ ilişkisini değerlendirmekte yarar var. Allah ve kul ilişkisi ile Rabb ve kul ilişkisi arasında nitelik ve nicelik farkı bulunmaktadır. ‘Allah kul’ ilişkisinde ‘ben O’ ilişkisi iken, ‘Rabb Kul’ ilişkisinde ise ‘ben Sen’ ilişkisi kurulmaktadır. Rabbi ile kulu arasındaki özel ilişki hakkı açık bir şekilde yaşama iradesini de besleyen bir olguyu işaret eder. Allah isim ve sıfatlar üzerinden yarattığı kullar ile bir iletişim ve ilişki içindedir. O yüzden Kuran sürekli ilahi isimleri sayar. Ayetlerde geçen konu ile ortak özelliği olan ismi, ilahi isim ve sıfat ile bize bildirmektedir. İlahi vahyin inişini ‘Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir’ denmektedir. Yasin suresinde ise; ‘Aziz ve Rahim olan tarafından indirilmiştir’ denmektedir. Aziz, yaptığı iş için herhangi bir beklentisi ve korkusu olmadan yapan anlamını taşıdığı gibi rahim ise merhameti kuşattığını bize hatırlatmaktadır. Vahyin nüzulü ile Rahim sıfatı arasındaki bağı dikkatlerden kaçırmadan anlamakta yarar var. İşte kişinin Rabbi ile kuracağı ilişkinin rahim sıfatını dikkate alarak başlangıç yapılması ilişkinin niteliğini belirleyici bir özellik taşır. Allah ve isim ile sıfatları konusunda bir bilgi sahibi olma ihtimal ve imkânımız yoktur. Vahyin bize bildirdiği ile yetinmek durumundayız. Ama tanış olmak, tanımak ve ilişkinin niteliğini tecrübe zemini üzerinde derinleştirerek tanışıklığı derinleştirme imkân ve ihtimali her kulun uhdesinde bulunmaktadır. Modern düşüncenin ürettiği eğilim üzerinden kul kavramına yönelik oluşan tepkiselliği ciddiye almadan anlamakta yarar var. Kul, ilahi iradenin teklif ile donattığı ve yaratılmış varlık skalasında/çizelgesinde en üste yerleştirdiği bir varlıktır. Özgürlüğü ile sorumluluğu birlikte üstlenebilen temel ve özel olduğu kadar öznel bir varlıktan söz ediyoruz. Rabbi ile ilişkisini iradesi ile beslediği andan itibaren, Rabbinin kendisine yönelik ilgisini çekerek O’nun rızasına erişerek daha yakınlaştırılmış bir ilişki ağına sahip olabilir insan… Rabb insan ilişkisinde var olan tanışıklık, geliştirilmeye açık bir olguyu işaret eder. O yüzden tanışıklık belirli bir tecrübe ve akletme ile birlikte ruhsal ve kalbi bir yetiyi de içermektedir. İlişkinin niteliğinin gücü süreklileştirilmiş bir ilişki yapısı, tecrübeye dayalı olarak geliştirilmiş halinin muhafazası, yakınlığı koruma iradesi ve ihlâs/samimiyetin doruğa çıkışına dayanak olacak sadakatin varlığına dayanır. Bir peygamber hadisi olarak aktarıla gelen bir haber var: tanışıklığın üç şartı vardır: Bir, tanımak istediğin kişi ile ticari bir ilişki geliştirmen, iki, yolculuğa çıkarak onunla yolculuk yapman, üç, o kişi ile komşuluk ilişkisi yaşamandır. Tanışıklık, her halükarda birebir bir ilişki sonucu meydana gelen şeydir. Dostluk, muhabbet ve sürekli birliktelikler bu yakınlığın temelini inşa eder. İşte kul, Rabbi ile tanışıklığını sağlama almak, geliştirmek ve donatmak için dinamik ve diyalog sürecini taşıyan bir kulluğu hayatının nirengi noktası kılmayı başarmalıdır. Kuran ifadesi ile ‘mukarrebun/Allah’a yakınlaştırılmış kullar ve Sabikun/öncü kullar’ arasındaki yerini alma konusunda insan, üzerine düşeni yapmaya yönelik iradesini güçlendirmeli ve eylemlerini buna göre düzenlemelidir. Tanışıklığın temeli, ilişkinin devamına dayanır. Bazen yakın, bazen uzak düşmek tanışıklığı zedeleyen şeylerdir. O yüzden insan, Rabbine yönelik bir vakit ayırması gerektiğini idrak etmelidir. Bu şuuru sürekli diri tutarak hayatına yön vermeyi öncelemelidir. Aslında insan için namaz, oruç, zekât, sadaka verme, insanlara yardımcı olma, Hacc ve Kurban gibi ibadetler ile helal ve haram, emir ve yasaklar, tanışıklığı çoğaltan, dinamik hale getiren ve güçlendiren bir yapıya sahiptir. Bu noktada, yapılan ibadetlerin severek, muhabbet duyarak, ilahi olan ile kuracağı yakınlığı dikkate alarak, O’nun huzurunda olduğunu idrak ederek yaptığı zaman tanışıklığını derinleştirecektir. Rabb düzeyinde kurulacak sevgi ve muhabbet bağı, gizil zeminde de insana farklı güzellikler olarak dönecektir. Allah, ulûhiyet ve rububiyet üzerinden kulları ile bağını sürdürmekte ve olup biten her şeyi bilmekte, görmekte, tanımakta, haberdar olmakta ve işitmektedir. Bu temel gerçeği unutmadan Rabbi ile insan ilişki kurmalı ve ona göre davranışlar geliştirmelidir. Bir insan nasıl ki, bir dostu ile sevgisini ve muhabbetini paylaşmak için özel zamanlar ayırıyorsa, Rabbi ile olan ilişkisinde de özel zamanlarını ayırmalı ve ona göre davranışlar geliştirmeyi başarmalıdır. Ben sen ilişkisini dikkate alarak kulluğunu yerine getiren insanlar, mahcubiyetin neliğini anlayacakları gibi utanma hissinin derinliğini kavrayabilirler. Bu duygu insan için bilinmeyen bir duygu değil, bilakis, her insanın mutlaka hayatında sevdiği bir olgu, durum, olay veya kişi vardır. Bu tecrübe kul ile Rabbi arasındaki iletişim ve ilişkinin tanışıklığa dönüşmesi için bir deneyim ve idrake vesile olduğu bilinmelidir. Özellikle salât/namaz kişi için Rabbi ile özel bir vakit geçirme zamanıdır. İster tek başına, ister cemaatle kılınsın, her kişi, özel olarak tek başına ilahi huzurda durmaktadır. Ve bu duruş bir yükselişi, miracı içermektedir. Bu temel gerçekliği idrak eden kişi ve bu şuur ile hareket eden biri, ilahi inayete açık hale gelir… Bu hazır olmayı yakalayan kul, ilahi inayetin sürekliliğini keşfetmeye başlayacak ve bunu bir üstünlük nişanesi kılmadan, kendisi ile Rabbi arasındaki muhabbetin ve dostluğun, velayetin bir nişanesi kılarak yakınlığını süreklileştirme imtiyazı elde eder. Şöyle düşünün; sürekli size gönlünü, kalbini, yüreğini açık halde tutan anne ve babanızın, özellikle annenizin tutumu ile Rabbinizin tutumu arasındaki eşdeğerliliği görerek Rabbimiz ile ilişkimizi kurmayı denemeliyiz. Merhameti ile bizi kuşatmış bir Varlığın her türlü hatamızı bağışlamaya hazır mağfiretin sahibi bir Varlık ile Rabbimiz olarak kuracağımız ilişkinin mahiyetini anlamaya çalışarak, O’na yakın olmanın kolaylığı yanında ayrıcalığını da düşünerek adım atmayı idrak ve irade etmeliyiz… Allah insana isimleri öğretmiştir. Bize düşen hatırlamaktır. Hatırlatıcı olarak Kuran hayatımızın nirengi noktasını teşkil etmelidir. Bize düşen ise hatırlatıcının hatırlattığı şeyi hayatımızın nirengi noktası kılmaya azmetmektir. Hatırlamak ise bir tefekkürü zorunlu kılar. Rabbi ile baş başa kalmayı başaracak olan kul, O’na yakın olmayı da başarabilir. İşte bu yüzden her insan, Rabbi ile ‘Sen ben’ ilişkisi içinde hareket ederek, tavır ve davranışlarına dikkat kesilmelidir. Her şeyin sahibi olan Rabbimiz, bize her şeyi kendiliğinden verdiği halde ona teşekkür etmeyi başaramazsak bu bizim aptallığımızın, hatta hamakatlığımızın nedeni olarak kayıtlara geçecektir. O yüzden şükreden bir kul olmak, tanışık olmanın temelini inşa eder. Hamd üzere yaşamayı eksene alan kul, Rabbi ile ‘doğru ve gerçek’ hakkı taşıyan bir ilişki kurabilir olacaktır. O’na özel vakitlerimizi ayırarak kendimizi daha özel kılacak bir hasleti yeniden inşa edebilir ve elde etmenin imkânlarını devşirebiliriz. O Rabbimiz, bize bir beklenti içinde olmadan vermiştir, vereceği her şeyi… Bizde yakınlığı kurmak için bir beklenti içinde olmadan şükrü eksene alan hamd üzere bir yaşam ile karşılık vermeliyiz ki velayetimiz anlamını bulsun… Abdulaziz Tantik