GAZZE VE SON DURUM…
GAZZE VE SON DURUM…Son BM toplantısı sonrası oluşan Barış havası ile birlikte yeni tartışmalar alevlendi. Hamas’sız bir Gazze arayışı neredeyse, bütün Arap Devletlerin ortak yaklaşımı gibi görünmektedir. En azından görüntüye düşen resim böyle… Netanyahu BM’de konuşma yaparken, salonun boşalması ise İsrail için sonun başlangıcının başladığı intibaını güçlendirdi. Ama orada duran kişilerin müslüman devletlerin temsilcileri olması da ayrıca İsrail Müslüman ülkeler çelişkisini açık kıldı. Müslüman Ülkelerin kendi iradeleri ile kendi politikalarını geliştirme yerine İsrail çatışı altında durma arayışı tam bir çelişik durum ifade etmektedir. Müslüman kanı dökülürken, İsrail ile aynı siyasi duruşu temellendirme arayışı, kendisini Hamas olmadan Gazze ve Filistin devleti arayışına yöneltmektedir.
Müslüman ülkelerin kendi bağımsız politikalarını geliştirme arayışlarının neredeyse olmaması başlı başına bir sorun alanıdır. İran ve Türkiye ile kısmen Pakistan’ın bağımsız hareket etme kabiliyeti olsa da ‘yeterli midir?’ sorusunu hep akıllarda bulundurmaktadır. Son iki yıla varan Gazze katliamı sürecinde meydana gelen temel bir soru vardır: Müslüman Ülkeler, kendi politikalarını bağımsız bir şekilde icra edecek bir gücü elde edebilirler mi? Ardından da bu gücü kazanmanın belki de tek yolu olan ‘Birliğe giden yolda açık kapı arayışı’ mümkün olacak mıdır?
Giderek güç kaybeden uluslar arası güçler, müslüman ülkeleri kendi yanlarında tutmanın farklı yollarını hep denediler ve denemeye devam edecekler. Bu yüzden de güçlü oldukları zehabı oluşturma yolunda propaganda dâhil arada ‘tikel’ olaylar da vuku bulacaktır. Bu kendi güçsüzlüklerini saklama konusunda onlara avantaj sağlayacağı sürece böyle devam edecektir. Ama açık bir gerçek vardır ki, son on yıla bakıldığı zaman artık uluslar arası güçler, istediklerini elde etme konusunda ciddi zaaflar taşımaktadır. Dünyayı arkasına alan İsrail, bütün vahşetine rağmen, Gazze’ye diz çöktüremedi… İsrail ve ABD ise bu savaştan yenik düşmemek için mazeretler üretmeye başladılar. Hamas bu işin müsebbibi, onu Gazze dışına çıkaralım, barış oluşsun, Gazze kurtulsun denmeye başlandı. İşin garip tarafı ise müslüman ülke olarak tanımlanan ülkeler de bu projeye tav olmaya başladılar. Hamas, seçimle iş başına gelmiş bir yapılanmadır. Ve yiğitçe bugüne kadar her saldırıda İsrail ‘it’ini geri püskürtmüştür. Şimdi de olduğu gibi…
Bu noktada temel sorunlardan biri de; müslüman ülkelerin yönetimlerinin İslam ile ilişkisi, dini hayatın varlığı ve küresel sermaye karşısındaki tutumlarının müslüman halk ile bağıntısı açısından bir değerlendirilmesidir. Bu nokta açıklığa kavuşmadan yol alınması beklenmemelidir. İsrail veya ABD ya da başka bir güç artık tek başına belirleyici olma pozisyonunu kaybetmiştir. Korkmak yerine cesur hamleler yaparak kendi adımlarını atmaya başladığı zaman Müslüman Ülkeler, yeni bir dünyanın kapısını aralayacaktırlar… Ama bunu sağlayacak bir entelektüel güç gereksinimi olduğu da bedihidir.
Korkunun ecele faydası yoktur. Ki müslüman olarak ‘ecel’ meselesinin tamamen ilahi bilgide saklı olduğu gerçeğine vakıf olma imkânı varken…
Sumud öyküsü de bu düzlemde ele alınmalı… Dünya vicdanı uyanıyor. Hamas, Filistin direnişi, dünya vicdanını uyandırmaya devam ediyor. Bu uyanan vicdan, yeni arayışlara kapı aralayacaktır. Bugün için dünya insanlarını ayağa kaldıracak ve onların vicdanlarını teskin edecek bir düşünce ve ideoloji yoktur. Bunu üretecek bir kültür de kalmamıştır. İslam ise hala bu düşünceyi ortaya koyabilecek yegâne din ve medeniyet tasarımına sahiptir. Gerçek anlamda her insanın kendini güven ve barış içinde var kılacağı bir dünya İslam eliyle ve aracılığıyla oluşabilir. Dün bu gerçekleşmişti, bugünde gerçekleşmemesinin önünde tek engel, mevcut küresel şeytani güçtür. Yok etmeye ayarlı, insan sonrası için hazırlık yapan, insanın bok böceği ile eş değer oluşunu savunan bir görüş kendi ağırlığını koymaya çalışıyor. Ama bunu sağlaması beklenmediği için başka sebepler üretmeye çalışmaktadırlar. Hastalık tedavisi, çip meselesi, iklim değişikliği hikayesi, pandemi gibi hastalık türlerinin küresel ölçekte ortaya çıkması, yapay zeka üzerinden trans hümanizm; yani makine insan arayışları vesaire bu çerçeveye destek amaçlı kullanımlardır. Yani Müslümanlar, şirkten beri olduklarını her namazda dile getirmektedirler. Her sözlerine şirkten beri olduklarını söyleyerek ve her sözlerine de şeytan ve yardakçılarından Allah’a sığınarak başlarlar. Buna rağmen, İslam’a dair kendi bakış açılarını geliştirme ve dünyayı silm/barış yurdu yapma konusunda pek yetersiz ve etkisiz kalmaktadırlar. İşte bu yüzden Hamas, olmalı, var olmalı, devam etmeli, Filistin ve Hamas birlikte var olmaktadırlar. Hamas yok olduğunda İslam dünyası da yok olacaktır. Buradaki yok olma, ideolojik yaklaşım açısındandır. Müslüman ülkeleri yöneticileri Hamas’tan korkmaktadırlar. Çünkü onların müntesip olduğu İslam ile kendilerinin müntesip olduğu İslam arasında ciddi bir fark vardır. Kendi refahlarını ve konforlarını kaybetmeme adına Hamas’ın yok edilmesine gönülden katılmaktadırlar.
Şu yargıyı rahatlıkla söylemeye başlamalıyız: Hamas, İslam’ı tam olarak temsil liyakatini gösteren yegâne yapıdır. Dinleri ile sahici ve sahih bir ilişki kuran Müslümanların temsilcisi liyakatini kesbettiler. O yüzden dünya Müslümanları, nerede olursa olsun, Hamas ve onun temsil ettiği İslam ile mümeyyiz olma vasfının yanında durmalıdır. Filistinlileri hiçbir şekilde İsrail yardakçısı olmaktan öte mümeyyiz bir vasfı olmayan kişilere teslim etmemeye yemin etmelidirler. Müslümanlar kendi birliklerini, bütünlüklerini ve kendi güçlerini, özellikle de tüketim gücünü keşfetmeye başladıkları andan itibaren, dünya siyasetini yeniden düzenleme imtiyazı kazanacağını da bilmeye başlamaları ve bunu idrak etmeye yönelmeleri sağlanmış olacaktır. İki milyar insanın, yöneldiği her ekonomik faaliyet zirveye çıkacaktır. İşte bu ekonomik gücü siyasal gücün belirlenmesine de taşımakta büyük yarar vardır.
Hamas ve onun temsil ettiği yapının yanında yer alan her ülke gelecekte kazanan ülke olacaktır. Dünya vicdanı uyanıyor. Artık bu eskimiş dünya yeni dünyanın kurucu unsuru olma hüviyeti kazanamaz! Bütün gücüne ve ihtişamına rağmen! Modern dünya yıkılışın eşiğinde durmaktadır. Sadece itelemek yeterlidir. Bir dokunuş onu aşağıya düşürmeye yetecektir. İşte lider ve lider ülke olmanın mümeyyiz vasfı Hamas ve onun temsil ettiği düşünce ve eylemliliğin yanında yer almaktan geçecektir. İsrail ve ABD ile onların isteğini gerçekleştirme vesilesi kılacak bir ilişki kurma ise bu liderlikten alaşağı edecektir. Türkiye bu gerçeğe dikkat kesilmelidir. Taktik ve strateji arasındaki farkı iyi bilmeli ve ona göre siyasal hareketlere yönelmelidir.
Müslüman, sana düşen sorumluluk ise, seni dininden uzaklaştıracak her şeyden ama her şeyden uzak durmaktır. Modern dünya ve kültürün seni dininden uzak kıldığı bir gerçekliktir. Bu gerçekliğe aykırı davranan her düşünce ve entelektüel ile aydını kendinden uzak tut… Müslüman olma bir imtiyaz halidir. Bu imtiyazı hiçbir kimse ve güç ile paylaşmaya gerek yoktur. Her müslüman kendi imtiyazını taşımalıdır. İşte tam ve gerçek özgürlük ve bağımsızlık buradan neşet edecektir. İslam’dan uzaklaşarak batılı düşüncenin prangasına yenik düşmüş aydınların kölelikten azade olmalarını beklemek beyhude bir çabaya dönüşür. Reel politik tavırlar, ideal politik tavırlara alan açmak için geçici bir süreci işaret eder. Arızi olanın kalıcı olanın yerine ikamesini sağlayan her hareket merduttur. Ümmet ne çekti ise bu irtidat halinden çekmiştir.
Abdulaziz Tantik