Fizik, Metafizik ve Varlığın Tevhid Bağlamında Yeniden İdrak Edilmesi

Abdulaziz TANTİK

Fizik, Metafizik ve Varlığın Tevhid Bağlamında Yeniden İdrak Edilmesi

Giriş: Kavramların Dünya Görüşüyle İlişkisi…
Bir kavramı, onu inşa eden dünya görüşünden bağımsız olarak ele almak- neredeyse- imkânsızdır. Kavramlar olgusal düzeyde dünya görüşlerinden bağımsız olsa bile, eğer o kavramı bir dünya görüşü inşa etmişse, salt olgu düzeyinde ele alındığında bile kendi dünya görüşünün izini taşır. Bu durum, Batı düşüncesinde şekillenmiş olan “Fizik” ve “Metafizik” gibi temel kavramlar için de geçerlidir. Batı dünya görüşü, dini düşünceyi veya manevi hayatı devre dışı tutarak, eşya ve varlıkla ilişki kurmaya çalışan bir düşünüş biçimi geliştirmiştir. Bu dünya görüşünde, peygamberlik (nübüvvet) gibi konular ispat edilemez görülür ya da gereksiz kabul edilir; zira Yunan mitolojisine göre insan, bilgiyi tanrıdan zaten çalmıştır ve bu bilgi üzerinden hayatı ve fiziği inşa etmeye çalışır.

Bu çerçevede Kant, metafiziği klasik kültürden farklılaştırarak onu modern kültürün bir unsuru haline getirmiş ve belirli bir akli alan içerisine hapsederek alanını daraltmıştır. Böylece metafizik, sadece fiziği aşan bir şeye dönüşmüş olur.

İslam Dünya Görüşünde Ayrımın Reddi…

Ancak, İslam’ın kendi dünya görüşünde Batı’nın kullandığı anlamda fizik ya da metafizik diye bir ayrım yoktur; böyle bir ayrım yapmanın çok anlamlı bir tarafı da bulunmamaktadır. Bunun temel sebebi, varlığın Allah tarafından bütünüyle kuşatılmış olmasıdır. Allah, bir boyutuyla görünür (zahirdir), diğer boyutuyla ise gizli (batındır, gayb)dir. Aynı şekilde, O ilktir (evveldir) ve sondur (ahirdir). Bu kuşatıcılık (içeriden ve dışarıdan), bize Allah’a rağmen fiziği, metafiziği ya da etik olanı (karakter inşasındaki edebi, adabı) konumlandıramayacağımızı gösterir.

Fiziğin Ayet Olarak İdrak Edilmesi…

İslam’a göre fizik, mevcudiyet, varlık, eşya, kâinat veya kevn olarak tanımlanır. Önemli olan nokta şudur: Bütün bu fiziksel gerçeklikler, bizi Allah’a taşıyan beyyineler (açık deliller) veya ayetler (işaretler) olarak kabul edilir.

Fiziği, dinden ve Allah’tan bağımsız, teknik ve mekanik bir yapı olarak düşünmek modern düşüncenin yaklaşımıdır. Modern bağlamda fiziğin kendisini mekanik bir şey olarak algılamak, doğal olarak ruhu da daraltır ve mekanikleştirir. Oysa hayatın, varlığın ve insanın kendisi sonsuzdur; dolayısıyla kullandığımız kavramların da hem anlam hem de kapsayış olarak sonsuz olması gerekir. Bu durumda, Batı’nın aklen sınırlandırdığı şeylerin içinde yer almamak ve o sınırlar üzerinden düşünmemek gerekir.

Kudret ve Failin Bütünlüğü…

Fiziki kanunları açıklama mahiyetinde Batı’dan bilgi alınabilir (örneğin genel çekim kanunu), ancak kanunu işleten Fail (etken/özne) Allah’tır. Modern düşüncede kanun kavramının Tanrı’dan bağımsız ele alınması zaten sorunludur; çünkü akli bir zemine yaslanmak durumundadır. Bu nedenle bu kavrama bir genişlik katmak gerekir.

Eğer Allah eşyayı kuşatıyorsa ki öyledir, eşyanın nitelikleri (örneğin ateşin yakıcılık özelliği) kendinden menkul değil, bizzat Allah tarafından yüklenmiştir. Allah dilerse yakar, dilemese de yakmaz; Hz. İbrahim örneğinde olduğu gibi… Varlıkla bu düzeyde bir ilişki kurduğumuzda, varlık bizim için hem bir imtihan ve tecrübe arttırıcı, hem de bizi Allah’a ulaştıran bir beyyine olur; aynı zamanda onunla barış içerisinde yaşamamıza imkân sağlar.

Yaratılmış her şey insana boyun eğdirilmiştir (müsahhar kılmıştır). Boyun eğdirilmiş bir şeye zulmetmek veya onu reddetmek anlamsızdır. Bilakis, müsahhar kılınan her şey insana emanet edilmiştir. Bu emanet dizgesi içerisinde varlığı anlamak ve kavramak, ona karşı davranış biçimimizi değiştirir. Sandalye, masa, hatta yürüdüğümüz yol bile bu bütünlüğün parçasıdır.

Ne’liğin ve Niçinliğin Birlikteliği…

Ne’lik, bir varlığın zihindeki karşılığıdır. Ağaç ideası ne’lik, buna karşılık gelen evrendeki ağaçlar gerçekliktir. Yani herhangi bir kavram söylediğinde aklımızda oluşan görüntü o kavramın bir neliği olduğunu gösterir.

İslam’ın bütüncül bakış açısı, varlığın neliğini (mahiyetiyle, fizikle(cismi) alakalı olan) ile niçinliğini (neden ve amaç/ anlamla alakalı olan) birbirinden ayırmaz. Örneğin bir ağacın yeşil olması, sanatsal bir yönünün olması, gölgesinden istifade edilmesi, meyve vermesi (gıda olarak alınması) fiziktir. Vücudumuzla ağacın vücudu arasında bir bağ kurulur, ağaç bizim parçamıza dönüşür. Ancak, yürüdüğümüz yolun ya da ağacın aynı zamanda bizim için bir zikir olduğunu, her adımda bir istikamet belirlediğini fark etmek, bizi fizikten manevi olana ve Sıratel Müstakim’e (doğru yola) ulaştırır.

Bu bütüncül bakış, bizi, rabbimizin terbiye ettiği, rızıklandırdığı ve mükâfatlandırdığı bir kul olmak için çaba sarf etmeye yönlendirir. Bulunduğumuz her yerde, Allah’ın bizi gözetlediğinin ve yapıp ettiğimiz her şeyin O’nun nazarında bir anlam kazandığının idrakinde olursak, bütün hal, hareket ve tavırlarımız değişir.

Modern Parçacı Yaklaşımın Eleştirisi ve Tevhid…

Modern düşüncenin getirdiği en büyük sıkıntı parçacı yaklaşımdır. Fizik tarafında failin (etken) ya da kudretin (güç) konuşulmaması sorunu, iş metafiziğe (fizik ötesine) geçtiğinde, “Bu kanunu yapan kim?” sorusunu getirse bile, bu da bir problemdir; çünkü bütünlüğü kaçırtır.

Bir şeyi kendi doğallığında kullanmak güzeldir… Onu bütünlüğün dışına taşımamak gerekir. Parçayı düşünürken bile o bütünlüğü hesaba katmalıyız ki, asli hakikati doğru kavrayalım. Mevcudiyetin tamamını kuşatan bir gücün varlığında, ilahi kudret ve mevcudiyet daima beraber düşünülmelidir. Hakikati yakalamak için ikisini aynı zeminde, aynı anda düşünmemiz gerekir. Zira Allah’ın mülkünün dışında başka bir şey yoktur; O, hem hükümdar (Melik) hem de sahiptir (Malik). Hayatı bir bütün olarak düşünmeli ve parça-bütün ilişkisinden kopmamamız gerekmektedir.

Bu bütüncül bakış açısının ihmal edilmesi, teknolojinin esiri olmaya ve modern yalnızlığa yol açar. Telefonla görüşmek ile yüz yüze görüşmek arasındaki farkı anlamadığımız sürece yozlaşırız. Fiziksel olarak birlikte vakit geçirmeyi (sıla-i rahim) ortadan kaldırmak, yabancılaşmaya ve kopmaya neden olur. Fizik, manevi tecrübemizin mihveri (ekseni) olmalıdır…